11 Ara 2010

hava hafif kararmak üzereyken,ışıklar henüz yanmamışken camın kenarında karşılıklı birer sigara içtikten sonra,bi kanepeye sığışıp akşam kestirmesi yapmaktır huzur,
1.ayını yorgunluktan ölesiye kadar kartopu savaşı yaparak bembeyaz kutlamaktır aşk.
bu işte hayat.tüm sıkıntılara rağmen aşktır seni ayakta tutan sabah kalktığında bi kez daha sarılıp tekrar uyumaktır huzur.yemek yemek bile anlam kazanmıştır.bu şehir dünyanın en güzel şehri olmuştur.herşey bundan ibarettir,sonu nasıl olursa olsun.

13 Kas 2010

ancak bu kadar mutlu olabilirdim ve bu kadar mutlu oldum,ve ancak bu kadar mutluyken yazılmazdı yazı.ve ben de yazmadım.şehir insanlarla güzelleşirdi evet böyleydi.hatta biriyle ve bunu bekliyormuşsun meğer.

23 Eyl 2010

ben buna mahkumdum

sadece 15 dakika gözlerimde biriken hüznü bırakabilirdim.sonra tekrar eğlenmeye devam etmeliydim.her defasında kimsenin hayatına grilikler yükleyemezdim.
mutluluk anlık,hüzünler kalıcı olurmuş.birden kahkahayla gülerken içini acıtan şeyler aklına gelirse o zaman kalıcı olduğunu anlarmışsın.hüzünlüyken eğlenceli şarkılar dinleyemediğin gibi,mutlu anlarını tepiştirmezsin ki hüznün içine.mutluluğun içine birşey karışmıştır muhakkak.
pislik fazla.yalnızlık daha da fazla.istanbul'un kalabalığı bile yok edemez bunu.mahkum olduğum şey değişmeden sürecek olan hayatım,bana yine yazdırıyor.eğlenmek.heyecanlı,a bu ne bunalım artık!, dediğim anları hep sayarak hatırlayabilmişimir.belki ben mahkum etmiştim kendimi,belki de başından beri mahkumdum

23 Ağu 2010

uzunca bir süreliğine yok oluyorum sanırım,belki ev arkadaşımla güzel evimize köpek ya da kedi almak yerine internet bağlatırsak yine sürekliliğim olabilir ama o cağnım köpeği kediyi bırakıp da bu lanet teknolojik hayatı seçeceğimi hiç sanmıyorum.belki para "bol"gelirse ikisi birden!(ah ah nerde bizde o şans!)
not:hayvan almaktan bahsetmişken mis gibi hayvan barınakları dururken yüz milyonlar döküp hayvan alan gösteriş meraklıları;sizden yalnızca tiksiniyorum:)
hoşçakalın.

11 Ağu 2010

yine bir başlık

*gençler;altta iki kişi benim güzel dizimin güzel repliğinden bir parçasını beğenmemiş,bi de yorum yapın niye diye,gereğinden fazla sürrealist cümle.benim cümlem değil o lan!o yüzden beğenmedim denmez.günahmış ramazan önü.
neyse sonra izlediğim türk dizilerini çıkardım birkaç gündür kafamda.a şu da vardı a bu da vardı.kimisinin tekrarını yakalayıp tutulduğum,çünkü çok küçükken yayınlanmış,kimisine üç bölümde tutulduğum ama direk kaldırılan bi daha unutamadığım.dipte köşede kalmıştır çoğunlukta,ben kuruturum adını andığım bişeyi.

birincisi "nasıl evde kaldım" diye bi dizi.nejat işler,tamer karadağlı,lale mansur vs. diye giden kaliteli bi yapımdı,bridget jones tarzı derlermiş bilemedim.severek izledim.

ikincisi üç bölümlük "adı aşk olsun" fikret kuşkan'la mine tugay'ın oynadığı,işte tam da bu dediğin;

"Hiç Kimse

Sevgili hiç kimse sana bu mektubu heryerden ve bütün zamanlardan yazıyorum , dünyamıza girdiğinden beri biz , yani kuşlar böcekler ağaçlar ve henüz konuşmayı beceremeyen nesneler hepimiz çok mutluyuz.
Bütün dillerde yorgun bütün dinlerde allahsız gerisi bütün cümlelerde öznesiz , geçmiş zamanlarda sensizim şimdi gecenin dibindeyim
biraz hüzün biraz kalabalık alkole boğulmuş arkadaşlıklar ve sen geliyorsun aklıma , sen
öyle senlerden değil hiç tanışmadan tanımanın bütün hallerini sevecenliğe dönüştüren sen.
Bir martı olsam gönlünde uçsam su sesine susasam
gelip kuytunda uyusam , bir şarkı olsam şarkta yasak olsam kulağında kalsam , ölsem önemsemesen sevsem bilmiyorum deyip çekip gitsem , her şeyi herşeyden başka seni çok sevsem ... kimseye söylemesem...")

.bunun gibi mektup ve cümlelerle gönlümüze taht kurmuş dizidir.genellemeyi hiçbir zaman sevmedim ama işte.izlenen dizilerin durumuyla alakalı olarak bitti.
sonra kenar mahalle huzuruyla ve hüznüyle karışık;yeditepe istanbul,şaşıfelek çıkmazı ve sultan makamıgiriyor devreye.hep izle diye yapılmış,her yaz sezonu mutlaka birinin tekrarı çıksa diye beklediğin şeyler bunlar.
.bir de gözyaşı çetesi vardı.sır dolu insanlar vardı.farklı ilişkiler kurduran,aşk tesadüfleri sever misali şeyler vardı bunda da.hiç bi sınıflandırma yapamam sevdiğim şeylere onu anladım,türk,yabancı,depresif,heyecanlı,mutlu,umutlu,umutsuz.karmançorman.izlediklerim dışında müzik de öyle,kitaplar,insanlar.
sadece hayatımdaki en önemli kelimenin huzur olduğuna karar verdim."sağlıktan paradan da önce,kendi kendine olan huzurunu sağlamış insanlardır mutluluğu yakalayanlar"diye düşündüm.sonra muhakkak benden önce birileri düşünmüştür bunu yine;yakın zamanda öğrenirim diye de düşündüm..
sonra çok basit sıradan bi ütopya düşündüm..tüm insanlarını tek tek yarattım kafamda.sıradan,küçük ayrıntıları seven insanlar..hepsine garip takıntılar yakıştırdım.ilkbaş arındırdım hepsini ama,mutluluğu anlatarak ve dinleyerek bulmalarını sağladım ilk baş...doyumsuzluklarını aldım.öyle yaptım işte.sevdim sonra içlerinden birini..sabaha kadar muhabbet ettim onunla.anlattı,anlattım,sonra yine gittim.hep gittim.pişman da olsam,ütopyamı bile kendim bozdum.
suçluyu kendim yapmayı.böylece çekilmenin kolaylığını yaşamayı sevdim.belki..

2 Ağu 2010

murathan mungan

bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru, bu kadar yalın
bu kadar el değişmiş
sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri
her sonda, her başlangıçta ve her defasında
alır gibi bir başkasını karşımıza

herneyse.

1 Ağu 2010

02.15

alt kattakiler kavga ediyorlar.ben yatakta bu sıcakların verdiği buhranla dönüp duruyorum.hep kavga ediyorlar.en çok kadın bağırıyor.bazen korkuyorum.duvarı yumruklayıp 'yeter!'diye bağırıyorum.o zaman birkaç saat susuyorlar.o zaman yüksek ihtimalle uykuya dalıyorum.uyuyamadığım zamanlar ise birsüre sonra tekrar hızlı hızlı konuşmalar başlıyor.hava aydınlanıyor.sonra bütün gün uyuyorlar.
herneyse tekrar bu geceye dönelim.arada gece lambasının verdiği ışık cılızlaşıyor,arada yükseliyor.birileri elektriği zorlayacak birşeyleri prize takıyor olmalı.buralarda elektrik birdir.paylaşarak ödersin.ah işte yine oldu.ışık birden parlaklaştı.
oturduğum herhangi biyerde,yatak,kanepe bazen titriyormuş hissi verince,sanki kenarında,köşesinde bi böcek bu titreşimi sağlıyor diye kafamda görüntüler oluştururum.halbuki yol kenarındadır "bizim" ev dışarıdan geçen büyük araçlar titretir "bizim" evi.
uyuyamadığım geceler,yanımda uyuyan birinin periyodik nefes alışını sayarım.ya da duvarlar pütürlüyse yani küçük noktalı noktalıysa köşeden itibaren saymaya başlarım.sonra uyuyakalırsın zaten.?!(belki 1-2 saat sonra)(1566.. 1756?..)
yazı yazmak için defterimi aradım bulamadım."dağıtırım ulen" edasında(o eda olamaz ama herneyse)"benim kalın kapaklı defterimi gördünüz mü!"diye yıktım ortalığı.bulduğumda bütün ilhamım gitti lan!zaten çıkacak olan iki üç kelime.neyse
kahvemolası diye bir site keşfettim.okuyorum,okuyorum...bazen benim için sürrealist yazılar çıkıyor karşıma.bazen tırt yazılar.ama yazıyor adamlar.bıkmadan usanmadan.sayfalarca..herneyse.
rüyalarınızı hatırlar mısınız?ben artık unutmak istiyorum.çünkü bütün günüm o gece gördüğüm rüyadan kesitlerin beynime çakmasıyla dolu oluyor.bir de yazıyor:rüyalarımızın yalnızca 1/4ünü mü ne hatırlıyormuşuz.o zaman ben hatırlamadığım kısımlarıyla beraber gece boyu 4 uzun metraj film çıkarırım yemin ediyorum.ya da hatırladığım kadarından da bildiğin "endülüs köpeği" kıvamında bişeyler çıkar.haşa beyim o kadar sürrealist olamam ben.benimki de kendi çapında naif,içinde hafif duygusallık(öyle görüyorum abi n'apayım?).
keşke hergün gördüğüm rüyaları not etseymişim.şimdi düşündüm de son iki günün rüyalarını full hd hatırlıyorum.diğerlerinden.parça parça sahneler.herneyse bunu da geçiyorum.
Şevval Sam arabesk albümü çıkarmış.zaten o kelimeyi söylerken adamı itiyor.sevemiyorum arkadaş şu arabesk müziği.içimde biyere rahatsızlık veriyor.Şevval Sam da söylese veriyor.belki bi kaç şarkı hariçtir.
ama bana bir,"kimseye etmem şikayet"açsınlar müzeyyen senar'dan
ağlarım ben halime.

o kadar.

30 Tem 2010

*kadınların içindeki şeytan,erkeklerde olandan daha büyüktür.bu böyledir.erkeğin yaptığı her sinsi davranışın önünde,arkasında,içinde biyerlerde mutlaka bir kadın şeytaniliği mevcuttur.fakat kadın başlı başına yapar.erkek sadece şeytaniliğini,karşıdan bakarken,düşünerek mevcut hale getirir.(ne diyorum ben?)
*çok ilaç alıyorum günlerdir.midem allak bullak,titrek ellerle yazı yazıp sigara içiyorum.
*pencereler sürekli çarpıyor.korkutuyor.karanlık olsa da olmasa da korkutuyor.tam o sırada zil çalıyor.ya da herhangi bi değişiklik oluyor.sanki herşey benim için yapılmış gibi.egoist düşüncelere kapılıp.gizli özgüvenimle tırsmaya devam ediyorum
*çok hastayım.aylardır,yaşadığım ruhani bozukluklarım.sonunda fizyolojik olarak da patlak veriyor.bünyem güçsüz.titriyorum.59,58,57,56...derken 51i de gördüm.küçüldüm,büzüştüm.midem hiçbir yediğimi kabul etmiyor.kusuyorum,kusuyorum.
*bütün bi senem zarar ziyanla geçti.buna artık tam olarak emin oldum.iki üç sahte kahkaha,anlık mutlu olma esprileri.
*hepinizden nefret ediyorum aslında.cümlesi tam anlamıyla özgüven eksikliği yaşayanların kaçış cümlesidir ha?siktiringidin.
*bugün rüyamda annemi gördüm.ikimizin asla yaşayamayacağı hayatımızı.sabah kalktığımda yanımda olduğu halde özlemimi gideremedim.fark ettiğim;
ben sadece anneme tapıyorum.benim hayatımdaki en temiz cümleler onun..ama bizler hep,kirli cümleleri,kirli insan tahlillerini.hayatın hep beklemediğini verdiği o muhteşem sözleri önümüze alıp gidelim.devam edelim.
*yalanlar.bilmişlikler,küçük bakışmalı cümleler,mesafeler,alkol,yazılar,oyunlar,sinek vızıltısı,kötü kokular,yaralar,yarasalar,gece,sarı gözler,ay.beyaz,saf,papatya,tepetaklak.ilaçlar ilaçlar.
*bir lafı götünüze takmadan yaşamaya devam edin.
*ben çekiliyorum.

20 Tem 2010

Yeditepe İstanbul'dan çıktım.


dizinin 47 bölüm yerine 470 bölüm sürebilmesinin olanağı vardı da.tek hata;zuhal olcay'ın orada mis gibi,yıllarca konuşsa aç susuz dinlenicek uğur polat dururken,yeni yetme emre kınay'ı tercih etmesi olmuştur sanırım.
duru-ömer ikilisi de hayatımın ikilisidir herhalde.imkansızlıklar,şartlar falan durumlarından olsa gerek.hep mi olmayacak şey cezbeder insanı.hep mi yasaklar çağırır.(aha biri aşk-ı memnu dedi)çünkü bunda öyle yasak yok.ama uç işte.
bi de jenerik bambaşka zaten.
biraz izleyip,şöyle bi bakıcaksın uzaktan herşeye.
anlatamıyorum ya,gerçekten.kendimi anlatamıyorum.daralıyorurm.darlanıyorum.sabahı ediyorum kaç gecedir uyumadan,sonra pis pis öğleleri 2ye kadar uyuyorum.
hesap sordurtmam kendime ya.bi rahat bırakılmıyorum ki.yaptığım davranışta mantık sorulmasın bana.hayatıma verdiğim yönleri saçma salak değiştirebiliyorum.benim seçimim.çünkü ben'im o ya.ben'im.yapışıldı mı iticilik hat safhaya çıkıyor ki bu bende senelerdir mevcut.
çekip gitmeleri seviyorum.birey olmayı beceriyorum da.çekip giderken,içimde eriyip giden birşey bırakılmasaydı.keşke bu haftasonu yaşanmasaydı.
blog seni çok seviyorum.

15 Tem 2010

ezginin günlüğü'nden eksik bir şey'i paylaş daha da üzerine konuşma.o kadar.işte aslında yaratıcı olamamamızın sebebi böyle bir şey,gündelik yaşam haricinde bir şeyler paylaşmak istediğimizde zaten kurulması gereken cümleler her türlüsüyle kurulduğundan,of pof sıkıldım bunaldım hede hödö oluyor okunduğunda.
büyük ilhamlar bile bir benzerini yazdırıyor,şizofrenik yazılar.hikayeler.
anlamını kavramama yardımcı olabilecek şeyler lazım.
şeyşeyşeş of çok sıkıcı.
çok sıcak.
beklemek de çok sıkıcı.
sabah olmaz artık.
"hani derler ya bir kalemde" işte en taptığım cümle,en taptığım.anlatamadığım şeylere,haykıramadığıma,başlayamadıklarıma,bitiremediklerime..
sonu başı olmayan herşeyi karşılar.
mösyö;parmak cenneti gösterirken yalnızca aptallar parmağa bakar.
işte bu da öyle.

11 Tem 2010

sezen aksu - rumeli havası


çok alaturka yazılar yazmak geliyor içimden,deniz kenarında mavi bir rakı balık masasında,yine üzerimde beyaz elbisemle.bir elimde sigaramla.arkadan sezen aksu'dan rumeli havası çalarken,efkarlı bir yaz gecesinde.kısacası huzurlu.huzurlu ve efkarlı.
bir sürü olmamış yaşanmamışlıkların hikayesi yazılırdı.alabildiğine hayal kurdurabilen yerlerde.
sabretmem gereken birkaç ayım kaldı.herşeyden kurtuluyorum sonra.ben! kurtuluyorum.kendi başıma.özge olarak.

9 Tem 2010

bit

okumuyorsunuz gençler okumuyorsunuz.yazılar uzun diye kaçıp gidiyorsunuz.gazetelerin ilk sayfasındaki özetleri okuyup,diğer sayfaları hızla çeviriyorsunuz.başka bloglara bakmak demek;şöyle bir göz gezdirmekten mi ibaret.şöye geceleri sabaha kadar seni başka başka yerlere sürükleyen yazıları okumak demektir o dediğim,zaten ne için yaşadığını bilmeyen hastalıklı zihniyetleriz,niye kaybolmak seçiliyor onu anlamıyorum,çünkü yüksek özgüvenli yazılar ve popülarite herşey olmuş değil mi?herneyse.
*artık sarhoş olmak istemiyorum,kendimi başıboş sallanan bişeymiş gibi hissetmek,bit gibi hissetmek istemiyorum.
*yani doktora gitmemek iki üç kıçıkırık hap içmemek depresyonda olmadığının kanıtı mıdır,gerçi internette zaten bi insanda görülebilecek normal seviyedeki dengesizliklerle tanımlıyorlar ya depresyonda olup olmadığını bir de özel muayenehanelerde depresyonda oluyorsun.peki ya bizim gibi bit kıvamında yaşayan insanlar ne olmalı sorarım size?
*uzaklaşmak istiyorum artık,birkez daha aynı konuda fikrim sorulmasın istiyorum(sorulsun istemiyorum da olabilirmiş),bir de artık bu aşırı yapıcı konuşmalarımdan vazgeçmek istiyorum,bit olmayı kendim seçiyorum,evet.
*sigara istiyorum.bir tane,sadece bir tane.gitmek istiyorum.
*karamsar olmak istemiyorum,valla istemiyorum,ama her sarhoşluğun,her ayıklığın sonu karamsarlıkla sonlanır oldu,belki dış belki iç etkenler,ama karamsarlık bu işte.isteyince atamıyorsun.
*şişmiş gözlerle,sırf düzene girsin diye makul bi saatte girdiğin yatakta saatlerce dönüp dururken,hatta bazen umut dolu hayaller kurduğun haline ağlarken,sik kafa bişey oluyorsun.
*yunan mitolojisi sapkınlıkları okudum geçen gün,kitap adı değil,adamlar sapkınmış,midem bulandı valla.babaya aşık olup onun koynuna girmeler falan,öyle güldüm.(aslında bu konu için ayrı başlık açıcaktım sonra dedim sanane özge.elin gavuru işte,boşver.)
*belki son bir itiraf olarak da Gizem'i özlediğimi yazabilirim.geç olan birsürü şey var.siz siz olun geç kalmayın.hoşçakalın.

4 Tem 2010

kaçmış kaçış (yok hayır kelime oyunlarını sevmiyorum aslında!)


...bir korkuluktum ben..o da bir karga..konuşan bir korkuluktum,o da soran ve dinleyen.
sonra kaçışan kargalardan biri olurdu o.görevim kaçırmakmış gibi..
hep tıkanırdı bu tür benzetmeler,hikayenin sonuna yaklaştığımdan mıdır,bilinmez...

...Ve kahve ve sigarayı severdik."Biz"den kasıt iki kişilik değil..asla biz olmayı beceremedim.o da doğru değildi çünkü..
işte "son"a yaklaşmaktan kasıt buradaydı.yazılar yazılmıyor,düşünmek suçtu içten içe "o"nu.artık sona yaklaşmıştı hikayeler.sana mı yaklaşmıştı?ah!hayır! sona işte!
Ve güzel günlerin beklediğine inanmak istiyordum.mutlu olacağıma inanmak da..yanlışlıklar vardı evet.ama bu hale gelmeme sebep ben'dim!çekileceğim.bekleyeceğim.
yerimi biliyorum,yanlış yerde olduğumu da.
Ve yalnızlığımla bu kadar uğraşmayan insanların arasında olmak istiyorum artık.
biterken de;
artık bugün kesin olarak ileriye baktığımı gördüm.

30 Haz 2010

Uptown Girls - Molly Smiles


aslında video paylaşmayı çok sevmem ben.ama bunda içimi buran çok fazla şey var.başucu kitabı diye birşey olduğunu düşünmem pek,bi kitabı okursun.başka birine geçersin.film içinde aynısı geçerli belki bi kez daha izlersin kaçırdığın yerleri yakalarsın.6 sene önce bu filmi belki 20 defa izledim.2 3 hafta içersinde haliyle sonra cd mefta oldu.o zaman dvd falan bilmezdim.babam alıp gelmişti bana.bu kadının ölmesine de çok üzüldüm.ilk hayran olduğum yabancı kadındır Brittany Murphy.yıllar sonra yine içmi urktu.çevirip çevirip izlediğim kısmı.şimdi bir tıkta dinliyorum,hiç değeri kalmıyor.çok sıkıldım artık herşeyin değerini yitirmesinden.

"her hikayenin bir sonu vardır,ama hayatta her son yeni bir başlangıçtır
Nothings wrong when Molly smiles"

29 Haz 2010

parça notlar-araf-

*kime seslenmem gerektiğini bilmeden sorduğum sorularla dolu olan beynim karmaşasıyla yorulmaktan başka birşey yapmıyor.ağdalı cümleler kurduruyor ya işte.bu yetmeli değil mi?ne kadar fazlasını,ne kadar azını isteyebilirsin ki hayattan.evet evet 'az'ını da...azını istiyorum.daha arınmış,daha sakin.daha indirgenmiş.fazlasını istiyorum.'huzur'...
*yazmak da tüketiyor insanı.mutlu,mutsuz,sıkıldım,bunaldım,ağlamak,gülmek...herşeyi tanımlıyoruz.
*bir filmi ikinci kez izliyormuşcasına.
*sadece kendime zararı dokunsaydı yaptıklarımın,o zaman şu an ya zirvede olurdum ya da dipte..böyle sallantıda mutluluklar,geçici huzurlar yaşamazdım.
*asla anlaşılamayacak iç dünyama sesleniyorum:-benden ne istiyorsun!,bana bahşettiğin,şu birkaç yüz kıçıkırık,bir boka yaramaz sayfayı istemiyorum,eğer bu kadar karışmayacaksam.
*sen gariptin.bense daha beter.
*yaşadıklarım,sıkıntılarım mı beni sana çeken,en acılı hallerimi bildiğin için mi?
*nedir bu diyorum,bu karmaşa,yalanlar,'ne ayaksın hayat sen?'deyip göz kırpıyorum.
*saçma,sıkıntılı,yokmuş gibi ama,sinsi bu kötü şeyler.
*kimse kazanmaz Sezar'a sorun!
*ben bir asalağım.hayır günah çıkarmıyorum!
*Vivaldi dinlemeli.Ah hayat!insanın canını yakarsın.çok hem de.
*belki bir sigara iyi giderdi.yine senin boğmuş olduğun bünyeyle karşılaşıyorum her hür adımımda!
*onca kitaba,filme,güzel söyleşilere rağmen,nasıl 100-200 kelimeyle dönüp duruyoruz.
*müzik de yok artık.yok çünkü.yazarken akıp gitmesine sebep olacak hiçbir tını yok.dünyada yok.vivaldi yok.türküler yok.hüzünlendirmiyor hiçbirşey.
*ertelemeler,üşengeçlikler,hastalıklı zihniyetleriz artık,yanılsamaların içinde yer alıyoruz ve gerçek yok artık.
*bir ağaç gövdesinde hayat bulup o gün yağmur mu yağacağını,güneş mi doğacağını düşünmek, bir kaç arıyla gireceğim konuşmalar daha mantıklı geliyor.oturup düşündüm.
*Tanrım!herşeyin yolunda gitmesi birşeylerin ters gittiğine delaletse,herşeyin ters gitmesi de herşeyin yolunda gitmesi anlamına geliyordur.hangisi tatmin eder ki birini?ve son zamanlarda neden sürekli bunu işitmeye zorlanıyorum?


biterken..alın gidin korkularımı,saçlarımı ellerinizle okşayın.

24 Haz 2010

2

bir sigara istedi kız.garda oturuyordu.uykusuzdu.sigarasını yaktı.yavaş yavaş çekiyordu.kuytu bir yere gitmişti.sigarası çabuk bitmemeliydi,o içini kemiren şeyi bastırmalıydı duman ve bu hikaye çok sıradandı.çok griydi.çok çirkin elleri vardı kızın,eskiydi kıyafetleri.rahat bırakmıyorlardı onu!hep peşindeler,kendi de çıkmıyordu ya,kendine başka türlü inandırıyordu.
herkes koşturuyordu.garı seviyordu,çok hayat dönüyordu orada,arkadan güzel bir şarkıyla klip çekiyormuş gibi artist tavırlarla izliyordu insanları,kulağında kulaklığı bile yoktu.eğer parası olsa bir sigara alırdı.rahat bırakın onu!birini öldürse rahatlar mıydı?pisliğe batabilir miydi acaba?peki suçlu olur muydu?gişedeki kadın ne aksiydi öyle!neden ters cevaplar veriyordu herkese?ve birinin metresi olmak neden bu kadar iğrençti?
içi titremişti.soğuktu,kulaklarını montunun içine doğru soktu.kirli saçlarını saldı.soğuğu içeri almasını engellemişlerdi.belki bir arkadaşına gitmeliydi.ah!hayır kimseyle bir şey konuşmak istemiyordu,hiçbir şey,bir selam vermeden girip oturabileceği bir yer de yoktu.
midesi mi kazınıyordu ne?açtı ama parası olsa bir şey içerdi.niyeydi bu dibe vurmuşluk ve nedendi bu bir kez daha yediği tokatlar,kimsenin anlayamadığı kadar acı çeken kaç kişi vardı bu garda?
neden kocaadamların hüznü ve yazdıkları baskın oluyordu peki?neden en güzel filmin başrolünde bir adam vardı ve biz ona tapıyorduk?her şeye rağmen factotum seviyordu.ama bir dakika edie'yi unutmuştu,evet edie'yi de seviyordu.
ve mutsuz olduğunda iyi birşeyler hatırlamasına gerek yoktu.herşey kötüydü.artık daha çok yazacaktı.herkese daha uzak kendine daha yakın olacaktı.ve sert daha sert olacaktı,sert olmak katı olmak değildi ki!o nasıl olacağını çok iyi biliyordu.hayır!bilmiyordu,asla planlı ,programlı davranamadı.yaşadıklarının getirdikleri zaten sertti.umrunda da değildi bunun muhakemesini yapmak.ne alaturka bir kelime düşünmüştü!peki ama bu kadar ilham veren neydi ve neden düzen onu çekmiyordu,lanet olsundu,sigarası bitmişti.gideceği bir ev ve bekleyenlerin olması da lanet olsunluk bir durumdu ama lanet çok amerikan bir laftı ve tiksiniyordu.küfretti,eve doğru yürüdü,ve bu bir olmamışlıklarına hoşçakaldı.

23 Haz 2010

21 Haz 2010

milyon kişi hikayesi.

garip sıradanlardandı o.
yarın için bir çözüm arıyordu.nasıl kurtulabilirdi bu saçmalığın içinden,bu bataktan ve neden bu hayata girişmişti.bir de yetmezmiş gibi bakmakla yükümlü olduklarını kendi belirlemişti.ah!nereden bilebilirdi ki böyle olacağını.aylardır tek yaptığı düşünmekti.insanları suçluyordu.düşündükçe kendi suçlarından arınmak için..
onun yaşındaki adamlar rakı masasında keyif yapıp kadınlarına sokulurken,o içki içtiğinde bile komaya giriyordu.nasıl böyle batmıştı!filmlerdeki gibi korunmuyordu gurur.düzen bunu yaptırmıyordu.
ailesindeki gururun yitip gitmesiyse en acısıydı onun için.tıkanıp kalmıştı zaten o saatten sonra.
ne yapsındı da bunlardan kurtulsundu?babasını özlemişti...'erken gitmemeliydi bu dünyadan'diye düşündü.akıl danışacağı biri olmalıydı.o öyle yetişmişti,kendi kendine olamıyordu.insanların konuştuklarında doğrular arıyordu,bir sürü hikayeler yazıyordu kafasında.bir erkekti o!hayal kurulur muydu ve ağlanır mıydı!hayır!
nefret ediyordu etrafındaki insanlar ondan.hem de çok...çok hatalar yapmıştı,hikayelerini anlatabileceği insan kalmamıştı.babası ölmüştü,oğluyla da konuşamıyordu artık.ne zaman böyle olmuşlardı?suçlarını düşünüyordu.artık kopmuştu kopan.basit bir serseri olmuştu.deliriyordu.belki de delirmeliydi,belki de göçüp gitmeliydi bu dünyadan..onu da düşünüyordu.ama öyle yetişmemişti.hemen siliyordu kafasından.hala güçlüyüm ayaklarına yatıyordu ve o basit bir adamdı.duyguları rahatlıkla sömürebilirdi.vicdan muhasebesine düşmezdi çünkü kendi içi de acıyordu ve bu onun hazzını da seviyordu,karşısında onun için gözyaşı döküldüğünde ciddileşmeyi de seviyordu,yatalak bir aciz olunca etrafında ona bakanlarla oturmayı da.
garip sıradandı.

çok sıcak havalar

hiç de heycan yaratmıyor açıkcası,keşke sonbahar olsaydı.daha çok severim.gerçekten kalabalık çok iğrenç artık.tramvaylara binilmez,yürüsen sıcaktan,kendinden tiksinirsin.yazdan nefret ediyorum,akşamları güzel oluyor sadece.akşam için çekilmez hiç.sınavım bokum gibiydi.kimse de sormadı,seviyorum etrafımdakileri.benim gibiler.bu ara tek bir cümle bile kuramıyorum.çok çok çok melankolik havalardayım,umutlarım başka başka.hani şu gündüz yazma meselesinin acınası hali var ya öyleyim işte.

16 Haz 2010

Sur Le Fil

sabah kalktım,her zaman ki gibi erkendi.geç kalkmayı sevmedim hiçbir zaman.çayımı içtim.(bu arada uykum açılıyor diye kahve içiyorum diyen entellere diyorum,kahve uykuyu açmıyormuş..(araştırmalarr!))sonra bugün yaşayacağım günün,çok gerçekçi olacağına karar verdim.gerçekçi olmak zorundaydı,çünkü bugün evden çıkacaktım,kendi başıma,yalnızlığıma sorular sormayacaktım.otobüse bindim.sıcaktı.camdan bakmak bile yoruyordu beni..başladığım kitabı bitirmeye çalıştım.bembeyaz bir kıyafetle,verandada sallanan sandalye de yanımda bir bardak portakal suyu eşliğinde kitap okumayı tercih ederdim diye düşündüm,tanrım!yanımdaki teyze ne kadar bastırmıştı koltukta beni öyle,iri göğüslüydü,sonra tekrar kitaba döndüm.sakinliğimi korumaya çalıştım,ama otobüsün freniyle herkes yine irkildi.
ders bitmişti.çıktım.kitabımı aldım,bir yerde çay içip;okumayı düşündüm,tüm sıkıntılardan uzaklaşmak için güzel bir andı,kafam dingindi,oysa ne karışıktı hayatım.yarın ne olacağını bilmeden yaşıyordum 'her zaman ki' gibi..iki noktanın bana göre olduğunu söylemiş miydim?bu ara her söylediğimi unutuyorum da.üç nokta çok yavaş.tek nokta da çok hızlı bitiriyor cümlelerimi.keşke iki nokta da olsaydı diye hep düşünmüşümdür.
karnımı doyurmam gerekti.olsun dedim,bi çay 4-5 sigarayı kaldırabilirdi midem şu an için.oturdum.ne güzeldi uzaklaşmak her şeyden,arada dönüyordum gerçek dünyaya,bi ateş çakması,gözüme duman kaçmasıyla,ya da yanımdaki çiftin birbirini ister gözlerine bakarken.çok düşünüyordum,milyonlar dönüyordu kafamda,kişiler,şeyler..dünyevilikten uzaklaşmamı engelleyen bir sürü şey vardı,en basiti fizyolojik olarak kendime bakmak zorundaydım,her zaman ye kürküm ye mantığı oturmuş insanlarda o düzene başkaldıramıyordum,ama kızmıyorum kimseye de.düzende sürüklenip gidenlerin karnı daha tok oluyor çünkü.kendime bakmadığım,etrafa sevimli görünmediğim günler,otobüse son anda yetiştiğimde amca basıp gidiyor mesela,ya da istediğim çay güleryüzle gelmiyor,ya da yardım istediğim hocalardan istediğim cevapları alamıyorum.gerçekten böyledir bu işler de,'a hayır ne alakası var saçmalık bunlar'olur.neyse ben iyiyim böyle aynaya baktığımda da mutlu oluyorum böyleyken,gözlerim parlıyor.
aşk da devreye giriyor sanırım,aşık olma heyecanı. ha bir de o hayaldeki beyaz elbise de olmalı bu yazıda. bir teyzenin bloğundan çaldım bunu.böyle bir hayat yaşıyor kocasıyla,sadece iç geçirebildim.sonra kitabımı okumaya devam ettim.

15 Haz 2010

ıslak

çok konuşuyorum bu aralar.tam kendime masal dünyası yaratıyorum sonra saçmalıyorum.bi kitap okuyorum şu an,kadın yazıları güçsüz oluyormuş.Yılmaz Güney demiş bunu zamanında.kadınlardan beklenen performansın üstünde yazdığını söylemiş Nezihe Meriç'in.ki kadın erkek eşitliğini savunan bi insan olduğunu da vurgulamış,o zaman kadın ya da erkek diye ayırmak gerekir mi,acaba erkeklerin cüretkarlıktan değil de söyledikleri sözlerin nereye varacağını bilmeden yazmalarından mı?ben çok severim yılmaz güney'i ama üzülürüm,böyle düşünüldüğünde.çünkü böyle bir ayrımı onu okuyuncaya kadar düşünmemiştim,bir sürü hikaye yazıyorum,diyorum keşke ben de 60'larda yaşasaydım,çıkan onlarca edebiyat dergisinde(ki şu andaki gibi edebiyatçı kaynamıyor olacaktı) iyi ya da kötü,elbet birilerine hissettirecekti yazdıklarım,içime dönüp yaşayınca,içim kıpır kıpır.çok sevdiğim işleri yapıyorum şu ara yine,doyasıya kendi dilimizden kendi yazarlarımızı,kendi yönetmenlerimizden kendi filmlerimizi izliyorum,birileriyle konuşmuyorum,ilk baş halletmem gerekenin kendi sanat anlayışımız olduğunu düşünüyorum,yüzeysellikten değil,kendimizin bir sanat anlayışı olduğuna inanmaktan geliyor bu.hatayı kabul etmiyor yaşadığımız dönem,yanlış okuduğumuz bir kelime,yaptığımız bir imla hatası,söylediğimiz saçma bir söz,herkesin diline sakız oluyor,ve bu durumdan tiksiniyorum artık,o yüzden bastırılıyoruz,bu internetin bize açtığı kişisel yerlere.yaptıklarımızı ,doğru düzgün paylaştığımızda bile mutlaka eleştiri yapmaya mecbur hisseden insanları dinlemek yerine,kendi kendimizi buralarda deşifre ediyoruz,-izleniyoruz-.buna biz izin veriyoruz.böyle paylaşmak daha az zarar veriyor.ama paylaşmadan da edemiyoruz bazılarımız.ben onlardan biriyim.sevdiğim bir kitabı,izlediğim bir filmi biri daha bilse,hoşuma gider bu,ama bu şey değildir,erkek arkadaşınla flörtünün ilk zamanları sevdiğin filmi onun da izleyip,sırf ortak bi yanın olsun,sevsin diye geberdiğin bir durum değildir.onlar küçüklükte kalmıştır,geçenlerde eski kitap satan bir yerden 50 kuruşa İlhan Engin'in Bukalemun adlı kitabının aldım,bulvar gazetesinde 280 sayfalık bir romanı,ilk gün kapağından başlayıp her gün 4 sayfa alıp ciltlettirmişler.1940lardan diye tahmin ediyorum,1940larda 1910ları anlatmış,çok seviyorum eskiyi.çok heyecan duyuyorum elime geçince bunlar hatta internette de hiç bir bilgi yok bu kitap hakkında,daha da özel hissettim,bi keresinde de Ankara'da olmuştu.amca yere bi sürü kitap atmış 'bi lira bi lira!kaliteli kitaplar burda!'diye bağırıyordu.duygu asena'nın aslında aşk da yok kitabını almıştım.içinde, bi kalemle ekim'89 yazmışlar,çok mutlu olmuştum.kendimden başka kimse böyle şeylerde mutlu etmedi beni,hep kendim aradım,kendim buldum,etrafımda kiler de bu halime heyecanıma güldüler yalnızca.ben de suçluyum aslında,doğru düzgün iki kelimeyi bir araya getiremem.iki kelime bir araya getiririm ama,doğru düzgün olmaz,bilen bi insanın yanında,benden bilgili olsun olmasın,bilen bi insansa saçmalamaya başlarım.olgunluğumu koruyamam.insanların benim hakkımda farklı düşünmelerinin sebebi budur.hiç çekilecek insan değilim.hiç!.

9 Haz 2010

01.39

rüyalar görüyorum.çok rus filmlerinden fırlama,yağmurlu oluyorlar,yol ıslakken,ben yalnızken,tarkovsky'nin babası şiir okurken.ikinci sınıf hayatlar yaşarken.kimsesizler oluyor.çocuklar oluyor.bazen güzel huzurlu aşklar oluyor,bazen yırtık bi palto oluyor ellerim cebimde oluyor,ama gerçekten oluyor bunlar ve her kalktığımda buruluyorumolur öyle arada.gariptir çok mutlu hissediyorum,bugün minibüse bindim,camdan dışarı bakıp,yakaladığım karelerin fotoğraflarını çektim"hayali".hayli zevkliydi.çünkü benim makinam olamaz,minibüsten gelen arabesk şarkıya eşlik ettim.çünkü istediğimi dinleme lüksüm yoktu.ben minibüse binmek zorunda olduğum için bindim,halkın içine karışmak çamura bulanmak için değil.çünkü ben zaten,o insanım,"zengin bunalımların"ben de onlar gibi olmak istiyorum dediği "onlar"danım.ama mutluyum.düşünebiliyorum,her türlüsünü her yolunu.ihtimalleri,çevrili bi dünyada yaşamıyorum,mutluyum bu yüzden,içimdeki hayali herşeyle konuşup başka birşeye dönüşebiliyorum ve bununla gurur duyuyorum.artık başarabiliyorum çünkü..
ve özge dersini almıştı..
bi de geçen gün rüyamda tanju gürsu'yu gördüm.nedendir bilinmez.çok karizmatik gelmeye başladı.az film çekmiş üzüldüm.çok karizmatik değil mi ama ya?ben hiç bi zaman küçümsemem türk sinemasını.kaç gündür bunu düşünüyorum bir de.bana bir pedro almodovar filmiyle bir osman f. seden filmi versinler(ki o f.'nin açılımını hiç bilmedim)önceliğim ikincisine olurdu,bilmiyorum çok yüzeyselim belki de.belki de gereğinden fazla pembe bakıyorum,belki de gereğinden fazla gerçekçi bakıyorum,sadece onlarla hayallerime çekilebiliyorum bilmiyorum.
Almodovar demişken(yalan söylüyorum kasti almodovar örneğini verdim bu konuyu açmalıyım diye),tavsiye yoluyla izledim,tıpkı almodovar gibi penélope hayranı olup çıktım.kadını beğenmezken,böyle yönetmenin kullanmasından kullanmasına değişiyor sanırım.nasıl buluyorlar frekanslarını hatunun.ve kesinlikle ispanyolca konuşması gerektiğini düşünüyorum,aynı zamanda ispanyolcanın ne kadar seksi bir dil olduğunu.(öğrenmezsem adiyim)kadın iğrenç aksanıyla ingilizce konuştuğu zaman sadece komik gelmişti.dediklerimin tümünü yuttum.todo sobre mi madre.tek deyişte söylüyorum artık.gururluyum!izleyin.ama ilk baş fosforlu cevriyem.

7 Haz 2010

"beğendiğiniz bedenlere istediğiniz ruhları yerleştirip bunun adına aşk diyorsunuz"

..demiş shakespeare.önceleri bilmiyordum bu cümleyi onun söylediğini.kulak aşinalığından olsa gerek,sürekli dilime dolanır bazen böyle sözler.çok yerinde cümleler olur ya.öyle bu.
nasıl da kandırırız kendimizi,ne iğrenç yaratıklarız..
acıyorum hepimize.şarkılarımıza,duygularımıza,kandırılmış herşeye acıyorum.
ama sonra;
oysa biliyorlar ki güneş doğacak sabaha.ve biliyorlar ki sis de yağmur da güneş de bize denir..."sözü kulağımda dönmeye başlıyor.sadece umut dolmak için bile yazılabilir.yeniden aşık olmak,başka başka yerlerde uyanma hayalleri,edebi yönü yüksek konuşmalar sevdiğim insanlar.artık arınabildiğimi düşünüyorum düşüncelerden,herşey güzel olacak.yine insanların yüzlerine bakma gereksinimi bile duymuyorum.kalabalıklardan korkmuyorum.

19 Mar 2010

yaşadıklarımdan öğrendiğim şeyler bunlar

çok Frida havam vardı bi zamanlar.o çirkin hatunun filmi yapıldı ya gururlanırdım,saçma.
günlerdir "yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var" deyip duruyorum ben de anlamıyorum.galiba ruh halim saatlerce gökyüzüne bakabilecek kadar donuk,acı.
annemi özlüyorum,özleyince daha çok sesini duymamak geliyor içimden,ne kadar uzaklaşırsam o kadar az hüzünlenirim diye galiba,dengesiz.
çılgınca şeyler yapıp çılgınca şeyler yaptım diye anlatıyorum,sonra çok durgun oluyorum asıl ruh halim oymuş gibi geliyor,anlatma lan ne bokuma anlatıyosun diyorum,ya da onları yapma ne o öyle bi aşırı olgun tavırlar bi yeni yetme bebe misali,ya da yaşa gitsin illa sorgulican mı?dengesiz2.
kendimi kaybedercesine kitap okuyamadığım için hüngür hüngür ağladığımı bilir oldum vayanasını..
bi de kendimi eleştirince daha iyi siniyor içime,başkalarına alerjilenmiyorum,bi filme bi kitaba bi bloğa,yapılan şey emek kardeş yarısında terket her neden öyle sinirlniyorsan ama kırıcı olma,sinirli.
bi de herkesi eleştirenlere sinir oluyorum tek eleştirim onlaradır.
soyut olan da somut olan da acıdır kardeşim,somut olan içine çok soyut bir acı bırakıyorsa o daha da fenadır.
saygı ortamında tartışılabilen her konuya bayılıyorum,sabaha kadar yapılan muhabbete...bu hafta en çok ondan mutlu oldum"tanrı var mıdır yok mudur?"iyidir iyi

17 Mar 2010

uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.


halbuki korkulacak hiç bir sey yoktu ortalikta
hersey naylondandi o kadar
ve ölünce bes on bin birden ölüyorduk günese karsi.
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yesil ve yabani uzak ormanlarda
günesin asfalt sonlarinda batmasiyla agirdan
hepimizi vakitten kurtaracak

bir yandan topragi sürdük
bir yandan kaybolduk
gladyatörlerden ve dislilerden
ve büyük sehirlerden
gizleyerek yahut dögüserek
geyikli geceyi kurtardik

evet kimsesizdik ama umudumuz vardi
üç ev görsek bir sehir saniyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklimiza
caddelerde gezmekten hoslaniyorduk aksamlari
kadinlarin kocalarini aramasini seviyorduk
sonra sarap içiyorduk kirmizi yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden

"geyikli gecenin arkasi agaç
ayaginin suya degdigi yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarinda soguk ayisigi"
ister istemez asklari hatirlatir
eskiden güzel kadinlar ve asklar olmus
simdi de var biliyorum
bir seviniyorum düsündükçe bilseniz
daglarda geyikli gecelerin en güzeli

hiçbir sey umurumda degil diyorum
asktan ve umuttan baska
bir anda üç kadeh ve üç yeni sarki
bellegimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor

biliyorum gemiler götüremez
neonlar ve teoriler isitamaz yanini yöresini
örnegin manastir'da oturur içerdik iki kisi
ya da yatakta sevisirdik bir kadin bir erkek
öpüslerimiz gitgide isinirdi
koltukaltlarimiz gitgide tatli gelirdi
geyikli gecenin karanliginda

aldatildigimiz önemli degildi yoksa
herkesin unuttugunu biz hatirlamasak
gümüs semaverleri ve eski seyleri
salt yadsimak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz basta ve sonda ayri ayriysa
basta ve sonda ayri ayri oldugumuzdandi

ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlariniz terlerdi heyecandan
bir bakiyorduk aksam oluyordu kaldirimlarda
kesme avizelerde ve çiplak kadin omuzlarinda
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizligimiz böylesine kolaydi iste
hüznümüzü büyük seylerden sanirsaniz yanilirsiniz
örnegin üç bardak sarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam biçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk

"geyigin gözleri piril piril gecede
imdat atesleri gibi ürkek telasli
sultan hançerleri gibi ayisiginda
bir yaninda üstüste üstüste kayalar
öbür yaninda ben"
ama siz zavallisiniz ben de zavalliyim
eskimis seylerle avunamiyoruz
domino taslari ve soguk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabanci kalabalik
gölgemiz tortop ayakucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçlari kefilleri ve bonolari unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çikiyorum
oturup esmer bir kadini kendim için yikiyorum
iyice kurulamiyorum saçlarini
bir bardak sarabi kendim için içiyorum
"halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hisirtili
geyikli geceye geçiyorum"

uzanip kendi yanaklarimdan öpüyorum.

bu şiir olmalı ya valla.

6 Mar 2010

hani derler ya bir kalemde

çok kodaman dolmaya başladı bu şehir de artık!tiyatroya gidip elit insan olunmuyor arkadaşım,içimizdeki hayvani ruhu ister istemez çıkartıp küfrettiriyorlar doğrusu.
tık insan tamlamasına taktım şu sıra kafayı,çok tık insanlarız bizler,tek noktalık.
bir de "entel kayıtsızlık" bayılıyorum bayılıyorum.normalliğe anormal bakan bu tık entel kayıtsızlar özellikle.pop dinleyenleri aşırı özgüvenli diye sınıflandıran bu istatistiki bilgilere tüküreyim ben!
bi de Günaydın İstanbul Kardeş vardı.nasıl güzeldi.nasıl salyam sümüğüme karışmıştı izlerken,gece saat 3 sularıydı.çok içli insanım doğrusu.her naneye ağlarım.sevimli sevimli böyle küçük küçük ayrıntılarda boğulmuş iki insanın aşkından güzel ne olabilir ki.kaybolup gitsek ya hani şu "toplumcu gerçekçilik"te.biz de "tek kişilik yalancılığa"mı karışıyoruz,farklı tür kodamanların arasında.o saflık temizlik konusuna girmiyorum,kayboldu gitti zırvalıkları denecek kadar kalmadı o kelimeler..tedavülden kalktı.bilinçli bilinçsizlikler içerisinde yaşıyor gidiyoruz çok çekip alınası eller olduk,biri gelip kurtarsa bir kalemde silip atarım herşeyi.özlediğim birşeyler var.birçokşeyler.
son olarak Azizlikler'e gidin arkadaşım,şöyle bir silkinip kendinize gelin.böylesini izlememiştim,iyi oldu şu zamanda..

26 Şub 2010

yazsam mı yazmasam mı?


a yok artık bu kadar da abartılamaz bu bunalımlı haller,hayır dışarıda yansıtmıyorsam yalnız kaldığımda bu kadar sorgulama nedendir?okuyorum evet!ama okumakla yazmak ayrı olsa gerek daha ayırtına yeni vardığım ammaçok kavram varmış diyorum bazen.mesela bi adamdan hoşlanırsın yaptığı ot bok gözünde büyür ya da senin yaptıkların onun için önemli sanırsın da garip çocuk bunlardan bihaber konuşur artniyetsiz yaklaşır,sen de"hayır abi niye öyle?hayır ama ben şurasını anlamıyorum!"neyini anlamıyosun lan!nedir bu kadar irdelemeni gerektircek,çok okumak zarar arkadaşım,bir roman edasında,dudaklarımı buruşturup,sağ elimin tersini alnıma dayayıp,gözlerimi kapatıp;"ahh bedbaht hayat!"demektense,"yemişim hayatı"diyorum en küfürsüzce,hayır hayır artık bunalımlı tripli olmak yok. böyle bi siliklikten gerçekliğe doğru gidiyorum.daha net,daha sorgusuz,inan en iyisi bu olacak.artık şartlarımı sorgulayamam,bir arpa boyu yol alamadığım sorularla nereye kadar gidilebilirdi ki?hiçbirşey benim elimde değil.öyleyse ben de "kaygı" kelimesini siler atarım.kimsenin de eleştirisini şukkadar takmam,aman efendim ipini koparan blog yazıyormuş da,yok güncellemiyormuş da,lan insanları eleştirmek niye bu kadar haz verir bu küçük beyinlere,sana giren çıkan mı var?kendimi uzaktan okuyunca hoş oluyor valla bak.bu ara hiç özlem duymuyorum eskilere,arkadaşlıklara,biryerlere.yeni birşey de olsun istemiyorum,iyi böyle,bu koy götüne durumu da dün "recep ivedik 3" izlediğimden,haha evet izledim izledim!çok melankoliktim be!sıkıldım. ha bir de aşk vardı tee bi zamanlar,şöyle seke seke gezdiğin,kuşlar çiçekler,böcekler misali yok arkadaş o da kalmadı,tanımadığın bi adama aşık olursun.tanırsan adamın bi bok olmadığını anlarsın,tanıya tanıya seversin aşık olmazsın öyle miydi bunlar?aman neyse,pek uzak şu sıra.
o değil de parasızlığın gözü kör olsun be!içtiğin içkinin kuruş hesabını yapmaya,aç kaldığında tüketip de kabızlığa sebebiyet veren açma,simite,bi dakka bu yazıda sinir olmicaktı.rahat özge!
neyse sonuç olarak bigün Avusturalya'ya gitmek istiyorum tanrım!duy sesimi!

20 Şub 2010

başlık bulunmalı!


yaklaşık olarak 15 gündür dokunmuyordum bunlara,bu başucu ışığımı yakmıyordum,kulağıma gelen hafif bir müzik olmuyordu.

Uzaklaşmamıştım birşeylere ama beynimi sulanmış gibi hissediyorum,yazdığım ve hissederek dinlediğim şarkılar olduğu zamanlarda ise beynimin bir fabrika gibi çalıştığını ve patlayıp heryeri vıcık vıcık,pis ve kanlı yapacağını düşünüyorum.
bu yazı feministliğe doğru giderken yazılıyor.yok o senin bildiğin kadın-erkek eşitliği değil bu.direk "erkek" türüne karşı alınmış bir cephe.onlara duyulan alerji.kıt beyinlilikleri,sabit fikirlilikleri,at gözlükleri,anlayışsızlıkları.kaç milyon kişiyi tanımladım şu an fark ediyor musun?neyse yine de pek umrumda değil,şu an böyle hissetmiş olabilirim.hatta birgün de hemcinsime olan nefretimden bahsederim.
sınava bir ay kala yazılmış yazının ne kadar yaratıcı olması beklenir ki?
ciddi manada,yazamadığımı anladım şu an!boşu boşuna uğraşmamalıyım,sanki insanların oluşturduğu bir çemberde onun kucağından,bir diğerine atılıyorum,sarsılıyorum,bitkinim,gözlerim kapanıyor ben ölüyorum!

8 Şub 2010

PANDORA'NIN KUTUSU

bırakalım bu felsefik promete rivayetlerini bence,yok efendim promete açmış kavanozu da yayılmış kötülükler."sevgi nerede?içimizde" gibi olacak bu ama,herkesin pandora'nın kutusu hikayesi vardır bence ve işi özetleyen de bu filmdir sanırım.bir Tsilla teyzenin kaybolması o evdeki pandora'nın kutusu'nu açtı ve keyifle izleme kısmı da bizimdi.ustaoğlu ustaca bir iş yapmış gibiydi.başarılarının devamı dilenmeliydi.

4 Şub 2010

bahara dek bekle bandini

ve aşk iki kez geldiğinde
ve iki kez yalan söylediğinde
bir daha asla sevmemeye karar verdik,
böylesi adilaneydi;
bize ve aşkın kendisine.
ne merhamet ne de
mucize;
yaşayacağız,
öleceğiz,sinek
öldüreceğiz,boks maçlarına
ve hipodromlara gideceğiz.hayatımızı
sırf talih ve yetenekle sürdüreceğiz.
böyle ortaya karışıkları sever oldum şu sıra

ilgiyle ihtiyacın adıdır aldatma.


tabii ki aldatılacaktın.ilgi kendineydi,ihtiyaç?bu cümleyi anlamıyordun bile sen hakediyordun bunu.
sen kendine yapmıştın,ellerin cebinde yürümeyi çok seviyordun.yere bakmayı da sen kendinle kalmayı seviyordun,ihtiyaç bu noktada devreye giriyordu,sen başka türlü şeylere ihtiyaç duyuyordun o başka türlü şeylere.sen yazmayı seviyordun o?onun neyi sevdiğini bilmiyordun bile.
kendin soruyor,kendin cevaplıyordun,kendi yargılarına kendin varıyordun.......devamını gör
bir de asıl problemin kelime cambazı olmamam olduğunu düşünüyorum.
hiçbir zaman doğuştan gelmedi bana,sevdiklerim,hayallerim,çekip gitme isteklerim,birileri de aşılamadı.kendimi tanımlamadığım zamanlarda bir bit gibi oluyorum,hani dostoyevski'nin bahsettiklerinden.güzel fotoğraflar eşliğinde güzel yazılar yazmak istiyorum.tabi güzel şarkılarım da olmalı.biraz da okumak istiyorum.biraz da konuşmak isityorum.anlatmak istiyorum bu yüzeysellikleri,yıpranmışlıkları,uzun uzun muhabbetler etmek istiyorum derinlere inilen,sadece güldüğümüz eğlendiğimiz anlarla yetinmemeli demek istiyorum,"herkes birbirini hafife aldığı için birbirimizi kaldırabiliyoruz,oysa ki insanın bu kadar arkadaşı olamaz önemli olan paylaştıklarımız kadarıyla birbirimizi taşıyabilmemizdir"demek istiyorum,korkularımın olduğunu hümanistlikten değil,yalnızlaşmaktan da değil de başka birşeyden işte.nedenini bilemeden yaptığım şeyler çoğaldıkça ben azalıyorum gibi oluyor.keşke keşke keşke diyorum ama yine de kuruyorum o cümleleri,yapmış bulnuyorum,gitmiş bulunuyorum.

10 Oca 2010

dünyaya sataşırım.

kadın evine gelmişti.ışıkları yaktı.yine sessizlik kulaklarını çınlatıyordu.bu hikayedeki kadın kötüydü ama o kendini iyi sanıyordu,ve herşeye rağmen onu seven insanlar vardı.
yeterince üzülmüş müydü bugün,ikna edebilmiş miydi çevresindekileri üzüldüğüne,ağladığında içten miydi?aslında bu konu biraz karmaşıktı.ağlamak içinden geliyordu,üzülüyordu da,ama o onların da bunu bilmesi için hüznünü çok dışarıdan yaşıyordu,yine de o bunu irdelemezdi,ha bir de hüzün çok sanat müziği bir kelimeydi ama o bununla da ilgilenmezdi.kendiyle asla yüzleşmezdi kadın,insanlar onun için iyi ya da kötüydü.bu garipti hem de çok garipti böyle mi ayrılmalıydı insanlar?
hiç hata yapmış mıydı?başını yastığa koyduğunda bunu düşünüyor muydu?işte yazı burada tıkanıyordu,iç dünyası bu kadar yüzeysel değildi(hayal gücümü kullanamıyordum),ama insanları hata yapmadığına inandırmaya çalışması bir gerçekti.
karşı komşu perdelerini yenilemişti,o da neydi?onunkiler de mi eskimişti ne?televizyon da da hiçbirşey yoktu.bir telefon çalsaydı da birileriyle dertleşseydi(birileri hakkında atıp tutsa ve karşısındakini buna ikna etseydi).ve bu kadın bu kadar sıradan olmak zorunda mıydı?ve hep sivri insanlar yazılınca mı sıkılmadan okunuyordu yazılar?sinir bozucu olan da buydu.ve bu yazı yarım bitmeliydi...
ve daha sinir bozucu olanı kelimelerin az olmasıydı,zamanların aynı olmasıydı.bunu yazan düşünüyordu,bir futbol sahası içinde dönüp duruyormuş gibi.winston'da bir beyzbol maçına benzetmemiş mi hayatı,okumadan önce hayatı futbol maçına benzettiğim bir yazımı aptalca bulmamalıymışım oysa ki bunu anladım.ve hiçbirşeyi aptalca bulmuyormuşum artık bunu anladım,ve çok sıkıcı,melankolik bloğa sahibim bunu da anladım.ben böyleyim deyip kaçmak da çok kolay olsa gerek.ah çok kötü oldu bu!hoşçakal.

5 Oca 2010

birçok işi yapabilen kadın!

niçin böyle alerjik durumlara giriliyor?niçin kelimeler bu kadar sıradan?ne istiyorsunuz?yazacağım,en basit cümlelerle yazacağım,gördüğüm ikiyüzlülükleri yazacağım,ağlayamadıklarımı yazacağım,saklandıklarımı yazacağım,küfredeceğim dünyaya,herşeye ve bana da!
ve bu aydınlığa da,istediğim an istediğim olmadan yaşıyorum zaten.ben sadece hafif bir ışık istiyorum o kadar.ha bir de yüksek sesle bağıran müzik.kalemi kırarcasına yazdığım sinir de istediğim hazzı veriyor.
ezberleyemediğim ve hayran olduğum milyonlarca söze lanet okuyorum ve ve beni aptal sanan herkese.
ve yalnızlığıma iyi şeyler sunabilirim şu an.sonsuz yalnızlığıma ve çirkin yazıma saygılar sunabilirim.
ve 2010'la başlıyorum tekrar küfürlerime yeni yıla,okuyamadığım ve izleyemediklerime,söyleyemediklerime,kızgınlıklarıma lanetler yağdırıyorum.
ve beni ben olmaktan çıkarmış insanlara küfrediyorum.kapana sıkıştığım ve bile bile çıkmadığım için kendime küfrediyorum.
ve hoşgörüsüz,insanları küçümseyen insanlara milyonlarca küfür yolluyorum.ve kendini farklı gösteren ve saçma bilmişliklere giren ve göründüğün gibi değil de görmek istediği gibi yargılayan insanları da hunharca bir böcek gibi ezmek istiyorum.
peki dibevurmuş olmanın verdiği mükemmel hazzı bilir misiniz?bilemezsiniz.bilmemelisiniz,ya da bilin,umrumda da değil!günü çıkartmak bazen güzeldir!gerçekten öyledir.ertesi gün ne olacağını bilmeden yaşamak güzeldir.evet belki çok lüks bir restorant'da yenilen pahalı bir biftek ve bir bardak viski daha güzel yazdırabilirdi bukowski ama o yazı sakin olurdu,nasıl güzel cümleler kurulurdu,süslü ağdalı,bol deyimli olurdu.işte o zaman yazar olurdun,edebiyatçı olurdun,sen de bundan para kazanamadın ya!buna da küfrediyorum.ve umut dolu şarkılara da filmlere de.bu kadar asi tavırlara bürünmeme de küfrediyorum.kelimelerin yüzde doksanının "küfrediyorum" olmasına da küfrediyorum.
henry diyor ki"yazıyorum.yazdıklarımı okuduğum da basit olduğunu düşünüyorum.o zaman biraz kitap okuyorum ve içimi rahatlatıyorum"ya da öyle birşeyler işte.
bir sigara istedi kız.garda oturuyordu.uykusuzdu,sigarasını yaktı,yavaş yavaş çekiyordu.kuytu bir yere gitmişti.sigarası çabuk bitmemeliydi,o içini kemiren şeyi bastırmalıydı duman ve bu hikaye çok sıradandı.çok griydi.çok çirkin elleri vardı kızın,eskiydi kıyafetleri.rahat bırakmıyorlardı onu!hep peşindeler,kendi de çıkmıyordu ya,kendine başka türlü inandırıyordu.
herkes koşturuyordu.garı seviyordu,çok hayat dönüyordu orada,arkadan güzel bir şarkıyla klip çekiyormuş gibi artist tavırlarla izliyordu insanları,kulağında kulaklığı bile yoktu.eğer parası olsa bir sigara alırdı.rahat bırakın onu!birini öldürse rahatlar mıydı?pisliğe batabilir miydi acaba?peki suçlu olur muydu?gişedeki kadın ne aksiydi öyle!neden ters cevaplar veriyordu herkese?ve birinin metresi olmak neden bu kadar iğrençti?
içi titremişti.soğuktu,kulaklarını montunun içine doğru soktu.kirli saçlarını saldı.soğuğu içeri almasını engellemişlerdi.belki bir arkadaşına gitmeliydi.ah!hayır kimseyle birşey konuşmak istemiyordu,hiçbirşey,bir selam vermeden girip oturabileceği biryer de yoktu.
midesi mi kazınıyordu ne?açtı ama parası olsa birşey içerdi.niyeydi bu dibevurmuşluk ve nedendi bu birkez daha yediği tokatlar,kimsenin anlayamadığı kadar acı çeken kaç kişi vardı bu garda?
neden kocaadamların hüznü ve yazdıkları baskın oluyordu peki?neden en güzel filmin başrolünde bir adam vardı ve biz ona tapıyorduk?herşeye rağmen factotum seviyordu.ama bir dakika edie'yi unutmuştu,evet edie'yi de seviyordu.
ve mutsuz olduğunda iyi birşeyler hatırlamasına gerek yoktu.herşey kötüydü.artık daha çok yazacaktı.herkese daha uzak kendine daha yakın olacaktı.ve sert daha sert olacaktı,sert olmak katı olmak değildi ki!o nasıl olacağını çok iyi biliyordu.hayır!bilmiyordu,asla planlı ,programlı davranamadı.yaşadıklarının getirdikleri zaten sertti.umrunda da değildi bunun muhakemesini yapmak.ne alaturka bir kelime düşünmüştü!peki ama bu kadar ilham veren neydi ve neden düzen onu çekmiyordu,lanet olsundu,sigarası bitmişti.gideceği bir ev ve bekleyenlerin olması da lanet olsunluk bir durumdu ama lanet çok amerikan bir laftı ve tiksiniyordu.küfretti,eve doğru yürüdü,ve bu bir olmamışlıklarına hoşçakaldı.

1 Oca 2010

"ama şu anda o monolog kurumuştu sanki"

mastar ekleriyle biten sorular,her cümlenin sonunda olmasını istediğin soru işaretleri,çünkü herşey soru işareti,söylediğin her cümle,emin olduğunu sandığın herşey.neden birileriyle paylaşmalı ki yazdıklarını,okuduklarını,izlediklerini,düşündüklerini?verdiğin gereksiz tepkilerle mi dolu olmasını istiyorsun acaba?"...birden bu günlüğü kimin için tuttuğu sorusu geldi aklına.gelecek için mi?henüz doğmamışlar için mi?düşünceleri,bir an sayfanın üzerindeki belirsiz tarihte gezindi ve sonra 'çiftdüşün' sözcüğü çaktı beyninde.ilk kez üzerine aldığı sorumluluğu fark etti.gelecekle nasıl iletişim kurabilirdi insan?yapısı gereği olanaksızdı bu.gelecek ya şimdiki zamanı andıracaktı(bu halde onu dinlemeyecekti) ya da şimdikinden farklı olacaktı(o zaman önsezilerinin bir anlamı olmayacaktı)"gerekli olduğunda vermediğim tepkilere üzüleyim biraz da,gereksizliklerime değil.onlar paylaşmasaydı pişmanlık yaşarlar mıydı acaba söyleyemediklerinden?
kelimelere dökmenin tükettiğini düşündüm,hep aynıydı çünkü,dert,tasa,sorun,'neden?'lerle uğraşıyordun,ama yine değişti.yazmadığım her cümle ağzımdan çıkıp gidiyor.az konuşmayı böyle becerebilirsin.