1 Eyl 2016

3 yıl geriye

     Oyuncak bebek aradan bana bakıyor."Artık gülmekten yoruldum.Çıkar at bu içimdeki ruhu."der gibi,haykıracakmış gibi bakıyor.Biraz sağa çekilip gözleri herkesi takip eden ruhsuz bir bebek mi diye kontrol ediyorum.Hayır,bakmıyor.Orada o an bana bakıp gerçekten bunu söylediğini anlıyorum.
     Defteri,annemin istifleme,hissizce dizdiği kitaplarımın arasından çıkarıyorum.Yere bir ağaç yaprağı düşüyor arasından,çınar yaprağı olmalı.Yıllarca neden saklandığı bilinmeyen ruhsuz yaprak.Yine de yıllarca saklanmasına hürmeten tekrar almaya çalışıyorum,paramparça oluyor,yığın halinde toplanmayı bekliyor.Toplamaya çalıştıkça toz bulutu...Toplamak gerek,parça parça  artık sadece pislik olmuş o yaprağı oradan toplamak gerek.
     Aylık bir edebiyat dergisi ilişiyor gözüme.Bir şiir okuyorum.Yazım yanlışları beni bunaltıyor.O yaprakları oradan toplamak gerek.Sonra bu da yetmezmiş gibi,şiirine tonlarca küfrü yedirerek,"başkaldırı,isyan gibi temaları şiirine işlemiş" hissi vermeye çalışıyor.Ne büyük ahmaklık?!Yaprak yığını iyiden iyiye sinirimi oynatmama sebep oluyor.Biri gelip toplayamaz mıydı?
    İşte burada tıkanıyorum.O şiirden sonra içimden ne derginin diğer sayfalarını çevirmek geliyor ne de buradan çıkıp,o parça parça olmuş,hatırası kalmamış,artık pislikten başka bir his vermeyen o yaprak yığını için bir süpürge getirmek.
    Bebeğe dönüyorum,şu an gülmekten çok mutlu.Uyuyacağım.

19 Ağu 2015

252 durum

bazen yunan adaları,izmarit dolu çay tabağı ve yanında kahve.dergi okuyorum.ücrete dahil olmayan hizmetler.samos,biraz mücver tarifi,naif nefretler,şaşırtan basit filmler,mis dana billurlar,biraz komik hatıra,kulağının arkasına bir tüy konmuş,kadın derler,jean luc godard,kibirli bir kedi yürüyor sokakta,pati izleri etrafa saçılmış uzuyor.bir zenci polisi öldürecek,bırakın ağlıyor.bazen bir bonfileyi rokfor peyniri ve çekilmiş karabiberle sunuyorum,bir minyatür atölyede geziniyorum ama oraya ait olamıyorum.uzaklaşıyorum.bekle demeyenlere,gidenlere hüzünleniyorum bazen.duasız inançlar yaratıyorum.kahverengi tekerli bir bisiklet aldım.çimenlerin üstünde sürmüşüm.çok uzak.o sırada bazı insanlar tanımlayamadıkları bazı düşüncelerle birlik oldular.buna huzur dediler.sonra fernando "dur" dedi."aşık olmak kendimize ihanettir"ağaçta sallanan maymun onayladı.kuyruğunu büküp kaçtı sonra.olduğumdan yaşlı göstermiyordum.biraz sinirliydim sadece.aradan saatler geçti.birine alka seltzer tavsiye ettim.bir koy'u merak edip gitme isteğimi yine bir hipster kibri yıktı dağıttı.bu hipsterler bizden ne istiyorlar. reddettikleri bütün kavramların içindeler hipster olduklarını bilmeden,diye düşündüm.biraz gereksiz geldi.bıraktım.çünkü insanlık olarak hiçbir şey öğrenemeyiz.tarkovski'yi andım biraz.babamın sarhoş hallerini hatırlayınca,bir içki de ben içiyorum.diş etlerim sızlıyor.bir sigara yakmıyorum.sigarayı bırakmışım biraz.ne iyi etmiş lale müldür küpe çiçeğini yazarak."oraya acıdığım yere dokunduğun zaman bana iyi geliyorsun,ama her zaman değil,seni beklemektense,oraya bir yaprak koyarım daha iyi."bir çiçekli elbise gördüm üstümde,artık beyaz değil,beyaz çok pis bir renk bazen.
eski sevgililileri hiç sevmiyorum.keşke hepsi isviçre'ye gitse.masum bir saç tıraşı her şeyi kurtarırdı.onlar birbirlerini küçümsüyor,ben biyolojik çürüklükler yaşıyorum.bir karavan aldım.ama lüks pahalı bir karavan.ahşabı mermeri cezbediyor.para önemli.meslek erdemi önemsiz.karavan erdemli nasılsa di mi?biraz korktum.büyük bir evye bulup içine girdim.yağmur yağıyordu.radyoda hiç romantik olmayan kimsenin sevmediği bir şarkı yakaladım.onu hatırladım.önemsiz biri.imla cehalet midir?çok zamanı kalmayan yaşlı bir beyefendinin hanımını terk etmesindeki umut gibi düşledim.kısa paçalı kıçı yamalı bebek donları dikmek isterdim.bir inek memesinden süt fışkırıyor.bisikletler çok ırkçıydılar.üzdüler.tedavisi bir nebze mümkün olan akciğer rahatsızlıkları yaşadım."doktor"ameliyat şart" dedi."bu cümleyi kurdum bir şey hissetmedim.pera müzesini gezebilirdim.neredeydi?bir bisiklet çizdim.bazen çok eleştireldim,ölmeliydim o zamanlar,beyaz elbise değil,"kırık beyaz" elbise dikeceğim.bir dikiş makinem var.bir de cansız mankenim.dikip giydiriyorum.ben bir pantolon,tişört.kendimi nasıl seveceğimi göstermediler.şuraya bir dövme daha yaptıracağım.sıfır rota ile.kendi başlarınayken bile çok kalabalıklar.bazen çok fazlalar.hafta içlerini çok severim.cumalar pazarlar ruhum öldü.neşterle iki memenin arasını yardım.kafamı soktum.biraz üzücüydü.güzel bir elbise görmek gibi,cansız mankene giydirmek biraz sevindirici.tahta meyve kasalarını biriktirmek beni mutlu ederdi,ağaç su çekiyor.biraz ilginç.gazetelikler boş.cehalet kötü.kendine acıdın mı,kabul ettin mi onu.biraz şaşırıp üzüldüm.çünkü 

10 Tem 2015

olabildiğince bir portakala dönüşmek isteyerek yazıyorum bu yazıyı.bir tohumdan can bulup yeşerip sararıp,bulunup,alınıp,soyulup,yenilip bitmek isterim bu hayatta.farkındalıklar falan bile çok yormamaya başlayınca hareketsiz bir yaratığın vücudunda vuku bulmak isterdim.niçin olmasın?bu kadar teferruatlı bir anatomiye sahip olmak istemezdim,çünkü bu kadar fazla uzvun çok fazla isteği oluyor,sıyrılamıyorsun işte,o şeyi içmek istiyorsun,onu yemek istiyorsun,bisiklete binmek istiyorsun,başka şeyler öğrenmek istiyorsun.yapamadıkça uzvun seninle inatlaşıp başka bir uzvuna hissel çöküntü yaşatıyor.yaptıkça da bambaşka bir organın çürüyor.sonra ameliyat diyorlar.sonra üzülüyorsun,çünkü çok fazla da iyileşmek istememiş oluyorsun,çok fazla da hasta olmamak istediğin gibi.varoluş deyip tiksindirmek istemem ama varoluşsal olarak tüm insan anatomisini öğreten varoluşa teşekkürler,demek ki öğrenmem gerekliymiş diyebilirim,biraz da metafizik olarak salınan enerjiden olabilir,"sen ne ciğeri 5 para etmez insanmışsın"ların arasından sıyrılmaya çalışmaktan. bir adım atamama acizliği yaşatan bir lanetlilik daha var.soyut olarak.o adım atılsa her şey hallolur gibi olacak.korkuyorsun.yapamıyorsun işte.konuşamıyorsun,özür dileyemiyorsun,gündeliğe alışmışsın.o kelime sanki tuzla buz edecek evreni.çok konuşmayı da sevmez oluyorsun.artık monologların içinde bile patlamıyor.bir kitap alsam "sen beni sevemedin" diye.bir kitap yazsam "ben seni sevemedim" diye.romantizme gömülüp yok olsam artık iyice cevabı bulunca.bütün insanlık için romantizm ama bu.aşk gibi değil.tamamen akılcılığın karşısında durarak.ama tiksiniyorum hala tiksiniyorum.midemi bulandırıyorlar.

27 Nis 2014

sunduk.

Her birimiz ayrı ayrı yalnızdık bu evrende.Sadece yalnız olmamak için çabalıyor gibiydi tüm insanlar.İşlerine gidiyorlardı,iş yerlerinde üç beş kelam edip,evlerine gidiyorlardı.Ya da evde ekmek ve şekerin bittiğini fark eden,bakkala diye çıkan kadını,karşı köşedeki evin kapısında sanki sırf onunla iki lafın belini kırmak için oradaymış gibi bekleyen bir başka kadın muhakkak bekliyor olurdu.Mevzu her zaman vardı.Gündelik koşuşturmaların içinde mevzu her zaman vardı.Çünkü insan içgüdüsel olarak paylaşmaya mahkum yaratılmıştı.Belki üçüncü bir kişinin hayatı konuşulabilirdi ya da yapılmış bir ayıp ya da hükümet problemleri ve yahut bir futbol müsabakası,başka bir diyalogda,bambaşka bir güruhta diyelim,yeni çıkmış bir şarkının sözleri,bu arada da oradan bambaşka bir konuya atlayabilirdiniz.Ya da gezilip görülen güzellikler.Konuşulacak ne çok şey vardı.Ömür yetmezdi.Bu gündelik koşuşturmaları olan milyar nüfuslu dünyanın içinde,yalnızlığını düşünüp,konuşulacak her şey konuşuldu diye söylenerek susmayı yeğlemiş insan azınlığı da es geçilemezdi.Onlar toplum tarafından "acınası" olarak bastırılmış,belki bazıları kendilerini sanata yönelterek kurtulmayı başarmış,değişen dünya düzeniyle,kafalarında dönen paradoksların arasına sıkışıp kalmış "acınası" insanlardı işte.Hayatlarına üç beş kişi alabildilerse ne mutluydu onlara,Hatta alabilmek değil belki de bulabilmekti onlar için.Bu acizlikleri süsleyerek(ki belki de süslemek değildi ama o köşe başında konuşan iki kadın öyle düşünüyordu işte)anlatmaya çalışmaya görsünler. Karşılarındakilerin gözlerinde o "Kendinizi çok şey biliyor sanıyorsunuz.Ama hayat o değil işte!"bakışı.O bakış içine neleri alır biliyor musunuz?Temeli paraya dayanan dünya düzenini,dini çıkarlara sırtını dayayarak uygulanan iyilikleri ve hoşgörüyü,"Küçücük bir hareketini yargılarım"ı ve bunun gibi daha birçok "insani" tavırları işte."Sevginin en gerçeğini yaşadıklarını nasıl düşünebiliyorlardı?" diye düşünür bir de bu fazla düşünenler ve bu düşünce kasırgasına şunları da eklerlerdi."Görünüşün esiri olmuş,ertesi gün can sıkıntısını "kimlerle" gidereceğini düşünen,parasızlığın mutsuz ettiği,yediği yemeğin gösterişine önem veren,bir futbol müsabakasını hayatının en önemli anıymış gibi yaşayıp etkisinden çıkamayan,dünyayı kurtaracakmış gibi siyasilere hırslanan,yine de sadece kendi çıkarlarını düşünen bu insanlar,gerçek sevgiyi nasıl tanımlayabilirlerdi?Sonra(çok olmaz ya),bu toplumcu gerçekçiliğe karıştıklarında çok üzülürlerdi bu yalnız ve çok düşünen insanlar.İçlerinde milyon tane cümle patlardı.Bir tanesini çıkarmaya görsünler,bir tanesi bile yeterdi o yargı dolu insanlara.Sonra bu hayal kırıklığı,yine içine kapardı bu azınlığımızı.Sadece susar ve gülümserlerdi.Belki bazen de hiddetlenip içlerine kapanırlardı.Her şeye karşı olmak mıydı onları bu kadar eğreti yapan?Bilmiyorlardı ve asla öğrenemeyeceklerdi.Çünkü onların dünyasında,sınırları çizilmiş ülkeler yoktu.Büyük paralar,miktarlar da yoktu.Yeni bir koltuk takımı da yoktu.Onların hayalleri de yoktu.Ütopyalar hayalden sayılmazdı.Zaten bu distopyanın içinde siliklikleriyle kaybolup gidiyorlardı.Belki sadece sanat sivriltebilirdi ama yine de bu iş bile azıcık da olsa dünya düzenine yenik düşerek oluyordu.Yine de gülümsemek için sebepler vardı.İnsanlar iyi doğdukları için ve bu dünya makinası beyinlere kötülükleri sonradan yerleştirdiği için,o insanların içlerinde kalmış o iyiliği görür görmez içlerini kocaman bir mutluluk kaplıyordu.Gerçek böyle yaşanıyordu.Böyle devam edecekti.İnsanlığa saygılar sunmaktan başka bir şey yapılamazdı.Ve biz de "saygı"larımızı sunduk...

13 Şub 2014

"Şimdiki zaman"lı bencil bir anı

    Bir vagonda tek başıma yolculuk yapıyorum.Kalem ve defteri elime alabilmek için tam bir saat harcıyorum.Olsun.Çünkü inip binen insanları gözlemlemişim.hayat nasılsa bir şekilde akıp gidecek,bir anında olmamayı göze alabilirim,beynimden hikayeler yaratmayı bırakıp,yazmaya karar veriyorum.
   “Bu güzel bir duygu.” dediğimde,fazla;”kötü” dediğimde,yalan;”hissiz” dediğimde,samimiyetsiz olacağından ruh halime tanımlamalar getirme işini o an bırakıyorum,yolculuk bitiyor.
    Bir yere girip oturuyorum.”Ben yalnız bir kadınım.Şarabı çok severim.Biraz müzik ve fazlaca sigara.Ama şarabı gerçekten severim.Bence şarap iki kişilik değil tek kişiliktir”.notunu iliştiriyorum bir kenara.
    “Kötü  insan olma”  kıstaslarımın evrensel olduğunu düşünüyorum.”Dünya kötü insan kaynıyordu.Uzaktan seyrettim.Ben de kötü biri olabilirdim,ama bir kenarda sessizce içkimi içtiğim için kimse anlayamazdı.”da ilişiyor bir kenara.
   ”Sonra konuşmamak da evrenseldir. “ diye zırvalamaya devam ediyorum.
   Yine aşık olmak istemeyip ama yine de yalnızlığıma lanet ediyorum.
   Huzurla konuşuyorum.Uzağız birbirimize.öyle diyor.”Birbirimizin olamayacağız.Senin içinde bir yerde o korkak kuş hep kalacak.Bazen korku,bazen heyecan verecek ama olacak”diyor.”Çünkü o yoksa sen enkazsın.Bulamayacaksın iyiyi,güzeli,kötüyü,çirkini.Çünkü o yoksa enkazsın” diye yineliyor.”tadını alamayacaksın o yoksa hiç bir şeyin.hep eksik kalacaksın.” Daha sürdürecekti sanırım ama susturuyorum.Dışarı çıkıyorum.
  “Akşam saatleri olduğu için her yer kapalı.kapalı dükkanların olduğu sokaklarda alabildiğine yürüyorum.Bazen sadece binalar arasından geçiyorum.Bir balkonda yorgan asılı.dikkatimi çekiyor.Niye çekiyor bilmiyorum.Trende karşımda oturan 5-6 yaşlarındaki leh kız aklıma geliyor.Konuşmadan nasıl anlaşırız çaresizliğiyle baktığım gözlerinden aldığım 5 yaştan daha olgun olan gülümsemesinin herşeyi nasıl güzelleştirdiğini düşünüyorum.Kadın balkondaki yorganı topluyor.biraz karnım acıkıyor.ama bu anı da bozmak istemiyorum.”kimse yanıma gelmeden sonsuza dek bu bankta,hayatımı düşleyebilirim”diye düşünüyorum.”
  Bir bankta defterime bunları yazıyorum.Ve hikaye bitiyor.

16 Oca 2014

Bir yerde ölüm güzel oluyor.

insan bir kere ölüyor ne fena 
bu düzeni değiştirmeli
bir kere yaşamalı; çok çok ölmeli
en büyük kederler bizim için
bizim için karşılıksız sevgiler 
kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için
dünyaya nasıl gelmişiz sormayın 
saygı değer annelerimiz incinmesin
her yerim ayrı ayrı ölmeli
yoksa ölüm yok bana dünyada
bir kurşun beynime girsin 
bir bıçak kalbime saplansın
kızgın bir demir dağlasın gözlerimi
sonra gelsin bir manga asker
sert bir komut; bir yaylım ateş
bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi.
çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi
ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim
o asağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni
belki de sen bırakmadın, bilmiyorum 
bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
halbuki şimdi benden kaçman da zor
anlıyorum beni sevmen de zor 
dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel 
ama bir yerde ölüm güzel oluyor.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

13 Ara 2013

bir an

kulaklığımı çıkarıp yürümeye devam ettim.çünkü bir şehri tanımak onun sesini de duymaktı.yaprak hışırtıları,köpek havlayışı,rüzgar sesi..hepsi sanki benim huzur dolmam için vardı.çok fazla bank gördüm.yalnız olmadığımı hissettim.çünkü ne zaman başım sıkışsa bir bank bulur oturur,sigara içerim.sonra herşey yoluna giriyormuş gibi gelir.çünkü sanki içimdeki sesi,o tahtalar emer,birden sadece şehrin sesi kalır.
sonra çok bilinmedik hikayeler yaşamak istemediğimi fark ettirirler bana bu olanlar.bilindik yaşayıp,bilinmedik düşünmek isterim sadece.benim mutlu olma yolum budur.

15 Kas 2013

adı aşk olsun

"Hiç Kimse

Sevgili hiç kimse sana bu mektubu heryerden ve bütün zamanlardan yazıyorum , dünyamıza girdiğinden beri biz , yani kuşlar böcekler ağaçlar ve henüz konuşmayı beceremeyen nesneler hepimiz çok mutluyuz.
Bütün dillerde yorgun bütün dinlerde allahsız gerisi bütün cümlelerde öznesiz , geçmiş zamanlarda sensizim şimdi gecenin dibindeyim
biraz hüzün biraz kalabalık alkole boğulmuş arkadaşlıklar ve sen geliyorsun aklıma , sen
öyle senlerden değil hiç tanışmadan tanımanın bütün hallerini sevecenliğe dönüştüren sen.
Bir martı olsam gönlünde uçsam su sesine susasam
gelip kuytunda uyusam , bir şarkı olsam şarkta yasak olsam kulağında kalsam , ölsem önemsemesen sevsem bilmiyorum deyip çekip gitsem , her şeyi herşeyden başka seni çok sevsem ... kimseye söylemesem..."

29 Eki 2013

içtiğin zaman,azıcık ama,hafif çakırkeyif yaptığında seni.sen kimsin?inatla sen kimsin,uzun cümlelelerde kaybolmak isteyecek gücü bulmamı sağlayacak,klavyeyle değil kağıt kalemle beni bana bağlayacak,3kelimemi tamamlayacak,alkolüne arkadaş değil,süslü cümlelerine hiç değil,asıl ayık olduğun zamanlara eşlik edecek,şarkılar bittiği zaman eksikliğini dolduracak ama eksiklik olduğunu bile hissettirmeyecek,sonra bu bi arkadaş,bu aşk değil,sigarayı konuya almadan,sürrealist hayvani dürtülerle resimlerle değil,paylaşabilmek için küfürlerini,tırnaklarınla oynayışını,kafanı kaşıyışını,sait faik'i,edip cansever'i.sana kusurlar bularak değil,kusurlarında senin yanında olarak da değil,kusurlarını görmezden gelerek falan değil,bu saçma kelimeyi beynindeki sözlükten çıkararak,beraber müşfik kenter'li şiirler dinleyip hissederek,ama hüzünle değil,belki bir kadeh şarapla ama hüzünle değil,bi apartman dairesinde olacaksın muhtemelen,şömine loş ışık olmayacak,iki koltuk kullanacağız,şarap romantizmine de gerek yok,ben bir tomris uyar kitabı çıkaracağım,fransız ispanyol edebiyatını bir kenara bırakacağız,çünkü bizimkileri çok özlemiş olacağız,kimsenin aidiyeti olmadığı hikayeler olacak,tıpkı bizim yazdıklarımız gibi olacak,aidiyeti olmayan hikayeler olacak,ama hissettirecek,çünkü hikayeler hissettirir,çünkü hissetmek tek kişiliktir,hikayeler sana da bana da hissettirecek ama biz kelimesi saçmalığına girmeyecek.çünkü "biz" olanlar o kadar soğutmuştu ki kelimelerden,biz kelimesiyle değil,sen ben olarak olacaktı,çünkü o "biz"ler soğutmuştu,aşktan,değişen dünya düzeninden,distopyalardan bahsetmekten.akla aykırı şeylerden bahsetmek bile ürkütüyordu,biraz da o yeni dünya düzeninin küçük bir kesimine girmemek için hiçbir şey söylememe tarafında olarak,yine saf tutacaktık ayrı ayrı.ama bu saf ın farkında bile olmayacaktık ayrı ayrı.dillerin evrensel olmayışı insanların parça parça bölünmüş olmasına kafaya takışımı,bunun enteresan geldiğini ama gerçekten enteresan geldiğini hissederek olacaktı bir şeyler.sen de bu denli aynısını düşünmeyecektin sadece hissedecektin,ve ben sana gizemimi söyleyecektim.