13 Ara 2013

bir an

kulaklığımı çıkarıp yürümeye devam ettim.çünkü bir şehri tanımak onun sesini de duymaktı.yaprak hışırtıları,köpek havlayışı,rüzgar sesi..hepsi sanki benim huzur dolmam için vardı.çok fazla bank gördüm.yalnız olmadığımı hissettim.çünkü ne zaman başım sıkışsa bir bank bulur oturur,sigara içerim.sonra herşey yoluna giriyormuş gibi gelir.çünkü sanki içimdeki sesi,o tahtalar emer,birden sadece şehrin sesi kalır.
sonra çok bilinmedik hikayeler yaşamak istemediğimi fark ettirirler bana bu olanlar.bilindik yaşayıp,bilinmedik düşünmek isterim sadece.benim mutlu olma yolum budur.

15 Kas 2013

adı aşk olsun

"Hiç Kimse

Sevgili hiç kimse sana bu mektubu heryerden ve bütün zamanlardan yazıyorum , dünyamıza girdiğinden beri biz , yani kuşlar böcekler ağaçlar ve henüz konuşmayı beceremeyen nesneler hepimiz çok mutluyuz.
Bütün dillerde yorgun bütün dinlerde allahsız gerisi bütün cümlelerde öznesiz , geçmiş zamanlarda sensizim şimdi gecenin dibindeyim
biraz hüzün biraz kalabalık alkole boğulmuş arkadaşlıklar ve sen geliyorsun aklıma , sen
öyle senlerden değil hiç tanışmadan tanımanın bütün hallerini sevecenliğe dönüştüren sen.
Bir martı olsam gönlünde uçsam su sesine susasam
gelip kuytunda uyusam , bir şarkı olsam şarkta yasak olsam kulağında kalsam , ölsem önemsemesen sevsem bilmiyorum deyip çekip gitsem , her şeyi herşeyden başka seni çok sevsem ... kimseye söylemesem..."

29 Eki 2013

içtiğin zaman,azıcık ama,hafif çakırkeyif yaptığında seni.sen kimsin?inatla sen kimsin,uzun cümlelelerde kaybolmak isteyecek gücü bulmamı sağlayacak,klavyeyle değil kağıt kalemle beni bana bağlayacak,3kelimemi tamamlayacak,alkolüne arkadaş değil,süslü cümlelerine hiç değil,asıl ayık olduğun zamanlara eşlik edecek,şarkılar bittiği zaman eksikliğini dolduracak ama eksiklik olduğunu bile hissettirmeyecek,sonra bu bi arkadaş,bu aşk değil,sigarayı konuya almadan,sürrealist hayvani dürtülerle resimlerle değil,paylaşabilmek için küfürlerini,tırnaklarınla oynayışını,kafanı kaşıyışını,sait faik'i,edip cansever'i.sana kusurlar bularak değil,kusurlarında senin yanında olarak da değil,kusurlarını görmezden gelerek falan değil,bu saçma kelimeyi beynindeki sözlükten çıkararak,beraber müşfik kenter'li şiirler dinleyip hissederek,ama hüzünle değil,belki bir kadeh şarapla ama hüzünle değil,bi apartman dairesinde olacaksın muhtemelen,şömine loş ışık olmayacak,iki koltuk kullanacağız,şarap romantizmine de gerek yok,ben bir tomris uyar kitabı çıkaracağım,fransız ispanyol edebiyatını bir kenara bırakacağız,çünkü bizimkileri çok özlemiş olacağız,kimsenin aidiyeti olmadığı hikayeler olacak,tıpkı bizim yazdıklarımız gibi olacak,aidiyeti olmayan hikayeler olacak,ama hissettirecek,çünkü hikayeler hissettirir,çünkü hissetmek tek kişiliktir,hikayeler sana da bana da hissettirecek ama biz kelimesi saçmalığına girmeyecek.çünkü "biz" olanlar o kadar soğutmuştu ki kelimelerden,biz kelimesiyle değil,sen ben olarak olacaktı,çünkü o "biz"ler soğutmuştu,aşktan,değişen dünya düzeninden,distopyalardan bahsetmekten.akla aykırı şeylerden bahsetmek bile ürkütüyordu,biraz da o yeni dünya düzeninin küçük bir kesimine girmemek için hiçbir şey söylememe tarafında olarak,yine saf tutacaktık ayrı ayrı.ama bu saf ın farkında bile olmayacaktık ayrı ayrı.dillerin evrensel olmayışı insanların parça parça bölünmüş olmasına kafaya takışımı,bunun enteresan geldiğini ama gerçekten enteresan geldiğini hissederek olacaktı bir şeyler.sen de bu denli aynısını düşünmeyecektin sadece hissedecektin,ve ben sana gizemimi söyleyecektim.

29 Ağu 2013

RÜYA

insanların;en iyi diye düşündüğümün,bir kez daha kötü çıkmasının ardından gece eve geldim.artık belki de defalarca kez yaşanmasından olsa gerek,hüzün yoktu içimde.ama uyku problemi yaşatmıştı.hissiz bir uyku problemi.bir yıllık aranın ardından 1 uyku ilacı atmıştım.sonra kulağımda bülent ortaçgil şarkısıyla uyuyup kalmışım. annem karşı kanepede omzunda bir bebek pışpışlıyordu,olduğundan çok daha gençti.kalktım bebeği annemden aldım.yüzünü çevirdiğimde kendi bebekliğim olduğunun farkına vardım.oraya sanki başka bir evrenden gelmiştim.oturdum.ayaklarımın üzerine bir kırlent alıp,bebeği sallamaya başladım.yanaklarına dokunuyordum,çok seviyordum.çok ama.hani içine sokasın gelir ya öyle.sanki bu evrende hiç böyle bir sevgi yaşamamışım gibi seviyordum.o da çok temizdi,gözleri ışıldıyordu,yanakları pembeydi.sonra kabus görmüş gibi yataktan fırladım.orada beni korkutacak ne olmuştu hatırlamıyorum.saatlerce ağladım,ağladım.hava ağarırken tekrar uyumuşum,bu defa güvenmediğim bütün adamlar vardı rüyamda,kalktım ağlamadım.bir kez daha yanılmanın vermiş olduğu hayal kırıklığıyla güne merhaba dedim.

13 Ağu 2013

benim şöyle bi özelliğim var diyerek başlayan cümlelerin egosunda sıyrılarak demeliyim ki ben gerçekten çekilmem gereken zamanı iyi bilirim,aslına bakarsan bi bok bilmem çekilmem gereken zamanı bilmeden aldığım yaralarla çekilirim kabul ediyorum,ama sonuç olarak yapışıp kalmam,konuşurum,gülümserim olabildiğince sabrımı zorlarım ama.işte "ama" geldiği zaman çok güzel bi kafaya bürünüp silerim kendimi.çünkü artık düşebilecek gücüm kalmamıştır.(yazar burada ima yapıyor,çok yalnız,yazıyor o da,şarkılar da yetmiyor diyor,sigara da yetmiyor,filhakika turgut uyar bile yetmiyor diyor(belki biraz bu şarkılarla toparlıyordur ama biz de yazarı bilemeyiz))

6 Ağu 2013

cemal süreya-senin sesin

kahkaha kesin bir sınırdır senin sesin için; geçmezsin kahkahaya. bu da gülümsemeyi senin tapulu malın yapar. gülmek sende gülümsemenin bir noktada taşkınlığı oluyor daha çok. bu bakımdan gülümsemenin bütün öğelerini de birlikte getiriyor. iş bu kadar da değil, yeni bir takım öğeler de getiriyor. ılıktır senin sesin. güvenli olmaktan çok güven uyandırıcıdır. konuşurken kimseyi dinlememene ne diyeceğiz peki? buna karşılık sözcükleri sakıngan sakıngan kullanman var, ona ne diyeceğiz? alırken suçsuz, verirken duyarlı bir ses. en büyük modaevini yönetecek olsa sinirli tonlar kazanacağına muhakkak nazarıyla bakılabilecek, ama, söz gelimi, hiçbir belediye başkanı olamayacak bir sese. sanırım, bakışlarla sesler arasında bir bağıntı kurulabilir. belki de yanlıştır bu varsayım. ama doğru olsa, senin sesinle bakışın arasında bir paralellik, hatta bir özdeşlik olduğu görülebilir. daha doğrusu sendeki bu özdeşlik böyle bir varsayıma itiyor kişiyi. kimbilir, başka belirtiler gibi, bakış ve ses de aynı ruhun değişik planlardaki görünümleridir belki de. ruhun, özdeş yönlerini denediği organlar olabileceği gibi, çelişkin yönleriyle belirdiği organlar da vardır. olabilir. söz bitince senin sesin de biter; oysa sözü tüketen sesler vardır; söz tükenince de sürüp giden sesler vardır; söz tükendikten sonra başlayan sesler vardır. senin sesin sözle özdeş. çığlık değil, düşünce senin sesin. ama etin, kemiğin malı olmuş bir ses. ömründe bir iki kez büyük ihanete dadanmak isteyebilir bu ses. küçük iha-netler onun düşünceyle kurduğu ilke-leri aşmaz, aşamaz. ah! razı olma sevgilim, katıl. katıl ama razı olma. biraz da kendinden memnun bir ses. en büyük eleştiriyi, yadsımayı son anda yaparsın sen: sanırım sende bul- duğum en doğru gözlem bu. oysa eleş- tiriyi son anda yapmak, razı oluşun ta kendisidir. korkaklıktır da. şu var: "fotoğraf çektirmek için yan yana getirilmiş iki nesne değiliz biz güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler razı olma hiçbir sessizliğe biliyorsun seni seviyorum pencereden bakmayı öğreteceğim sana sesin balkona asılı çamaşırcasına havalansın, havalansın dursun sokakta değil balkonda; dışarı çıktığın zaman" romanını yastığın altına sakla; şiirini mutfağa koy boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa, öykünü yanına alabilirsin elbet müziğini de, resmini de niçin güvenmiyorsun bana?" böyle şiirleri okurken bir ses var içimde benim sesimden başka,çok güzel kaynatıyoruz onunla,her satırını sindire sindire.

18 Tem 2013

Aslında anlatacak birsürü şey var,ağız dolusu hikayeler,süsleyerek ya da gerçekten hislerine yedirerek.belki biraz canını acıtacak ama olsun.anlatıp kendi kulaklarınla duymak istediğin,kendi kulaklarınla duyarken karşında bir çift anlayan göz olsun,aradan bir kelime çekip de kendime hikaye çıkarayım diyecek biri olmadan olsun ama,böyle fiyaskoların olduğu masalarda gülerek anlatmaya çalışırsın ya o hikayeyi.o hikaye öyle anlatılmazsa o kadar güzel olmaz biliyorsun,ama öyle anlatacaksın işte kusar gibi,ama sonra süslüyorsun onlar dinliyor sen acı çekiyorsun,içine bir titreme geliyor,sigarana saklıyorsun tüm vesveseni.