30 Haz 2010

Uptown Girls - Molly Smiles


aslında video paylaşmayı çok sevmem ben.ama bunda içimi buran çok fazla şey var.başucu kitabı diye birşey olduğunu düşünmem pek,bi kitabı okursun.başka birine geçersin.film içinde aynısı geçerli belki bi kez daha izlersin kaçırdığın yerleri yakalarsın.6 sene önce bu filmi belki 20 defa izledim.2 3 hafta içersinde haliyle sonra cd mefta oldu.o zaman dvd falan bilmezdim.babam alıp gelmişti bana.bu kadının ölmesine de çok üzüldüm.ilk hayran olduğum yabancı kadındır Brittany Murphy.yıllar sonra yine içmi urktu.çevirip çevirip izlediğim kısmı.şimdi bir tıkta dinliyorum,hiç değeri kalmıyor.çok sıkıldım artık herşeyin değerini yitirmesinden.

"her hikayenin bir sonu vardır,ama hayatta her son yeni bir başlangıçtır
Nothings wrong when Molly smiles"

29 Haz 2010

parça notlar-araf-

*kime seslenmem gerektiğini bilmeden sorduğum sorularla dolu olan beynim karmaşasıyla yorulmaktan başka birşey yapmıyor.ağdalı cümleler kurduruyor ya işte.bu yetmeli değil mi?ne kadar fazlasını,ne kadar azını isteyebilirsin ki hayattan.evet evet 'az'ını da...azını istiyorum.daha arınmış,daha sakin.daha indirgenmiş.fazlasını istiyorum.'huzur'...
*yazmak da tüketiyor insanı.mutlu,mutsuz,sıkıldım,bunaldım,ağlamak,gülmek...herşeyi tanımlıyoruz.
*bir filmi ikinci kez izliyormuşcasına.
*sadece kendime zararı dokunsaydı yaptıklarımın,o zaman şu an ya zirvede olurdum ya da dipte..böyle sallantıda mutluluklar,geçici huzurlar yaşamazdım.
*asla anlaşılamayacak iç dünyama sesleniyorum:-benden ne istiyorsun!,bana bahşettiğin,şu birkaç yüz kıçıkırık,bir boka yaramaz sayfayı istemiyorum,eğer bu kadar karışmayacaksam.
*sen gariptin.bense daha beter.
*yaşadıklarım,sıkıntılarım mı beni sana çeken,en acılı hallerimi bildiğin için mi?
*nedir bu diyorum,bu karmaşa,yalanlar,'ne ayaksın hayat sen?'deyip göz kırpıyorum.
*saçma,sıkıntılı,yokmuş gibi ama,sinsi bu kötü şeyler.
*kimse kazanmaz Sezar'a sorun!
*ben bir asalağım.hayır günah çıkarmıyorum!
*Vivaldi dinlemeli.Ah hayat!insanın canını yakarsın.çok hem de.
*belki bir sigara iyi giderdi.yine senin boğmuş olduğun bünyeyle karşılaşıyorum her hür adımımda!
*onca kitaba,filme,güzel söyleşilere rağmen,nasıl 100-200 kelimeyle dönüp duruyoruz.
*müzik de yok artık.yok çünkü.yazarken akıp gitmesine sebep olacak hiçbir tını yok.dünyada yok.vivaldi yok.türküler yok.hüzünlendirmiyor hiçbirşey.
*ertelemeler,üşengeçlikler,hastalıklı zihniyetleriz artık,yanılsamaların içinde yer alıyoruz ve gerçek yok artık.
*bir ağaç gövdesinde hayat bulup o gün yağmur mu yağacağını,güneş mi doğacağını düşünmek, bir kaç arıyla gireceğim konuşmalar daha mantıklı geliyor.oturup düşündüm.
*Tanrım!herşeyin yolunda gitmesi birşeylerin ters gittiğine delaletse,herşeyin ters gitmesi de herşeyin yolunda gitmesi anlamına geliyordur.hangisi tatmin eder ki birini?ve son zamanlarda neden sürekli bunu işitmeye zorlanıyorum?


biterken..alın gidin korkularımı,saçlarımı ellerinizle okşayın.

24 Haz 2010

2

bir sigara istedi kız.garda oturuyordu.uykusuzdu.sigarasını yaktı.yavaş yavaş çekiyordu.kuytu bir yere gitmişti.sigarası çabuk bitmemeliydi,o içini kemiren şeyi bastırmalıydı duman ve bu hikaye çok sıradandı.çok griydi.çok çirkin elleri vardı kızın,eskiydi kıyafetleri.rahat bırakmıyorlardı onu!hep peşindeler,kendi de çıkmıyordu ya,kendine başka türlü inandırıyordu.
herkes koşturuyordu.garı seviyordu,çok hayat dönüyordu orada,arkadan güzel bir şarkıyla klip çekiyormuş gibi artist tavırlarla izliyordu insanları,kulağında kulaklığı bile yoktu.eğer parası olsa bir sigara alırdı.rahat bırakın onu!birini öldürse rahatlar mıydı?pisliğe batabilir miydi acaba?peki suçlu olur muydu?gişedeki kadın ne aksiydi öyle!neden ters cevaplar veriyordu herkese?ve birinin metresi olmak neden bu kadar iğrençti?
içi titremişti.soğuktu,kulaklarını montunun içine doğru soktu.kirli saçlarını saldı.soğuğu içeri almasını engellemişlerdi.belki bir arkadaşına gitmeliydi.ah!hayır kimseyle bir şey konuşmak istemiyordu,hiçbir şey,bir selam vermeden girip oturabileceği bir yer de yoktu.
midesi mi kazınıyordu ne?açtı ama parası olsa bir şey içerdi.niyeydi bu dibe vurmuşluk ve nedendi bu bir kez daha yediği tokatlar,kimsenin anlayamadığı kadar acı çeken kaç kişi vardı bu garda?
neden kocaadamların hüznü ve yazdıkları baskın oluyordu peki?neden en güzel filmin başrolünde bir adam vardı ve biz ona tapıyorduk?her şeye rağmen factotum seviyordu.ama bir dakika edie'yi unutmuştu,evet edie'yi de seviyordu.
ve mutsuz olduğunda iyi birşeyler hatırlamasına gerek yoktu.herşey kötüydü.artık daha çok yazacaktı.herkese daha uzak kendine daha yakın olacaktı.ve sert daha sert olacaktı,sert olmak katı olmak değildi ki!o nasıl olacağını çok iyi biliyordu.hayır!bilmiyordu,asla planlı ,programlı davranamadı.yaşadıklarının getirdikleri zaten sertti.umrunda da değildi bunun muhakemesini yapmak.ne alaturka bir kelime düşünmüştü!peki ama bu kadar ilham veren neydi ve neden düzen onu çekmiyordu,lanet olsundu,sigarası bitmişti.gideceği bir ev ve bekleyenlerin olması da lanet olsunluk bir durumdu ama lanet çok amerikan bir laftı ve tiksiniyordu.küfretti,eve doğru yürüdü,ve bu bir olmamışlıklarına hoşçakaldı.

23 Haz 2010

21 Haz 2010

milyon kişi hikayesi.

garip sıradanlardandı o.
yarın için bir çözüm arıyordu.nasıl kurtulabilirdi bu saçmalığın içinden,bu bataktan ve neden bu hayata girişmişti.bir de yetmezmiş gibi bakmakla yükümlü olduklarını kendi belirlemişti.ah!nereden bilebilirdi ki böyle olacağını.aylardır tek yaptığı düşünmekti.insanları suçluyordu.düşündükçe kendi suçlarından arınmak için..
onun yaşındaki adamlar rakı masasında keyif yapıp kadınlarına sokulurken,o içki içtiğinde bile komaya giriyordu.nasıl böyle batmıştı!filmlerdeki gibi korunmuyordu gurur.düzen bunu yaptırmıyordu.
ailesindeki gururun yitip gitmesiyse en acısıydı onun için.tıkanıp kalmıştı zaten o saatten sonra.
ne yapsındı da bunlardan kurtulsundu?babasını özlemişti...'erken gitmemeliydi bu dünyadan'diye düşündü.akıl danışacağı biri olmalıydı.o öyle yetişmişti,kendi kendine olamıyordu.insanların konuştuklarında doğrular arıyordu,bir sürü hikayeler yazıyordu kafasında.bir erkekti o!hayal kurulur muydu ve ağlanır mıydı!hayır!
nefret ediyordu etrafındaki insanlar ondan.hem de çok...çok hatalar yapmıştı,hikayelerini anlatabileceği insan kalmamıştı.babası ölmüştü,oğluyla da konuşamıyordu artık.ne zaman böyle olmuşlardı?suçlarını düşünüyordu.artık kopmuştu kopan.basit bir serseri olmuştu.deliriyordu.belki de delirmeliydi,belki de göçüp gitmeliydi bu dünyadan..onu da düşünüyordu.ama öyle yetişmemişti.hemen siliyordu kafasından.hala güçlüyüm ayaklarına yatıyordu ve o basit bir adamdı.duyguları rahatlıkla sömürebilirdi.vicdan muhasebesine düşmezdi çünkü kendi içi de acıyordu ve bu onun hazzını da seviyordu,karşısında onun için gözyaşı döküldüğünde ciddileşmeyi de seviyordu,yatalak bir aciz olunca etrafında ona bakanlarla oturmayı da.
garip sıradandı.

çok sıcak havalar

hiç de heycan yaratmıyor açıkcası,keşke sonbahar olsaydı.daha çok severim.gerçekten kalabalık çok iğrenç artık.tramvaylara binilmez,yürüsen sıcaktan,kendinden tiksinirsin.yazdan nefret ediyorum,akşamları güzel oluyor sadece.akşam için çekilmez hiç.sınavım bokum gibiydi.kimse de sormadı,seviyorum etrafımdakileri.benim gibiler.bu ara tek bir cümle bile kuramıyorum.çok çok çok melankolik havalardayım,umutlarım başka başka.hani şu gündüz yazma meselesinin acınası hali var ya öyleyim işte.

16 Haz 2010

Sur Le Fil

sabah kalktım,her zaman ki gibi erkendi.geç kalkmayı sevmedim hiçbir zaman.çayımı içtim.(bu arada uykum açılıyor diye kahve içiyorum diyen entellere diyorum,kahve uykuyu açmıyormuş..(araştırmalarr!))sonra bugün yaşayacağım günün,çok gerçekçi olacağına karar verdim.gerçekçi olmak zorundaydı,çünkü bugün evden çıkacaktım,kendi başıma,yalnızlığıma sorular sormayacaktım.otobüse bindim.sıcaktı.camdan bakmak bile yoruyordu beni..başladığım kitabı bitirmeye çalıştım.bembeyaz bir kıyafetle,verandada sallanan sandalye de yanımda bir bardak portakal suyu eşliğinde kitap okumayı tercih ederdim diye düşündüm,tanrım!yanımdaki teyze ne kadar bastırmıştı koltukta beni öyle,iri göğüslüydü,sonra tekrar kitaba döndüm.sakinliğimi korumaya çalıştım,ama otobüsün freniyle herkes yine irkildi.
ders bitmişti.çıktım.kitabımı aldım,bir yerde çay içip;okumayı düşündüm,tüm sıkıntılardan uzaklaşmak için güzel bir andı,kafam dingindi,oysa ne karışıktı hayatım.yarın ne olacağını bilmeden yaşıyordum 'her zaman ki' gibi..iki noktanın bana göre olduğunu söylemiş miydim?bu ara her söylediğimi unutuyorum da.üç nokta çok yavaş.tek nokta da çok hızlı bitiriyor cümlelerimi.keşke iki nokta da olsaydı diye hep düşünmüşümdür.
karnımı doyurmam gerekti.olsun dedim,bi çay 4-5 sigarayı kaldırabilirdi midem şu an için.oturdum.ne güzeldi uzaklaşmak her şeyden,arada dönüyordum gerçek dünyaya,bi ateş çakması,gözüme duman kaçmasıyla,ya da yanımdaki çiftin birbirini ister gözlerine bakarken.çok düşünüyordum,milyonlar dönüyordu kafamda,kişiler,şeyler..dünyevilikten uzaklaşmamı engelleyen bir sürü şey vardı,en basiti fizyolojik olarak kendime bakmak zorundaydım,her zaman ye kürküm ye mantığı oturmuş insanlarda o düzene başkaldıramıyordum,ama kızmıyorum kimseye de.düzende sürüklenip gidenlerin karnı daha tok oluyor çünkü.kendime bakmadığım,etrafa sevimli görünmediğim günler,otobüse son anda yetiştiğimde amca basıp gidiyor mesela,ya da istediğim çay güleryüzle gelmiyor,ya da yardım istediğim hocalardan istediğim cevapları alamıyorum.gerçekten böyledir bu işler de,'a hayır ne alakası var saçmalık bunlar'olur.neyse ben iyiyim böyle aynaya baktığımda da mutlu oluyorum böyleyken,gözlerim parlıyor.
aşk da devreye giriyor sanırım,aşık olma heyecanı. ha bir de o hayaldeki beyaz elbise de olmalı bu yazıda. bir teyzenin bloğundan çaldım bunu.böyle bir hayat yaşıyor kocasıyla,sadece iç geçirebildim.sonra kitabımı okumaya devam ettim.

15 Haz 2010

ıslak

çok konuşuyorum bu aralar.tam kendime masal dünyası yaratıyorum sonra saçmalıyorum.bi kitap okuyorum şu an,kadın yazıları güçsüz oluyormuş.Yılmaz Güney demiş bunu zamanında.kadınlardan beklenen performansın üstünde yazdığını söylemiş Nezihe Meriç'in.ki kadın erkek eşitliğini savunan bi insan olduğunu da vurgulamış,o zaman kadın ya da erkek diye ayırmak gerekir mi,acaba erkeklerin cüretkarlıktan değil de söyledikleri sözlerin nereye varacağını bilmeden yazmalarından mı?ben çok severim yılmaz güney'i ama üzülürüm,böyle düşünüldüğünde.çünkü böyle bir ayrımı onu okuyuncaya kadar düşünmemiştim,bir sürü hikaye yazıyorum,diyorum keşke ben de 60'larda yaşasaydım,çıkan onlarca edebiyat dergisinde(ki şu andaki gibi edebiyatçı kaynamıyor olacaktı) iyi ya da kötü,elbet birilerine hissettirecekti yazdıklarım,içime dönüp yaşayınca,içim kıpır kıpır.çok sevdiğim işleri yapıyorum şu ara yine,doyasıya kendi dilimizden kendi yazarlarımızı,kendi yönetmenlerimizden kendi filmlerimizi izliyorum,birileriyle konuşmuyorum,ilk baş halletmem gerekenin kendi sanat anlayışımız olduğunu düşünüyorum,yüzeysellikten değil,kendimizin bir sanat anlayışı olduğuna inanmaktan geliyor bu.hatayı kabul etmiyor yaşadığımız dönem,yanlış okuduğumuz bir kelime,yaptığımız bir imla hatası,söylediğimiz saçma bir söz,herkesin diline sakız oluyor,ve bu durumdan tiksiniyorum artık,o yüzden bastırılıyoruz,bu internetin bize açtığı kişisel yerlere.yaptıklarımızı ,doğru düzgün paylaştığımızda bile mutlaka eleştiri yapmaya mecbur hisseden insanları dinlemek yerine,kendi kendimizi buralarda deşifre ediyoruz,-izleniyoruz-.buna biz izin veriyoruz.böyle paylaşmak daha az zarar veriyor.ama paylaşmadan da edemiyoruz bazılarımız.ben onlardan biriyim.sevdiğim bir kitabı,izlediğim bir filmi biri daha bilse,hoşuma gider bu,ama bu şey değildir,erkek arkadaşınla flörtünün ilk zamanları sevdiğin filmi onun da izleyip,sırf ortak bi yanın olsun,sevsin diye geberdiğin bir durum değildir.onlar küçüklükte kalmıştır,geçenlerde eski kitap satan bir yerden 50 kuruşa İlhan Engin'in Bukalemun adlı kitabının aldım,bulvar gazetesinde 280 sayfalık bir romanı,ilk gün kapağından başlayıp her gün 4 sayfa alıp ciltlettirmişler.1940lardan diye tahmin ediyorum,1940larda 1910ları anlatmış,çok seviyorum eskiyi.çok heyecan duyuyorum elime geçince bunlar hatta internette de hiç bir bilgi yok bu kitap hakkında,daha da özel hissettim,bi keresinde de Ankara'da olmuştu.amca yere bi sürü kitap atmış 'bi lira bi lira!kaliteli kitaplar burda!'diye bağırıyordu.duygu asena'nın aslında aşk da yok kitabını almıştım.içinde, bi kalemle ekim'89 yazmışlar,çok mutlu olmuştum.kendimden başka kimse böyle şeylerde mutlu etmedi beni,hep kendim aradım,kendim buldum,etrafımda kiler de bu halime heyecanıma güldüler yalnızca.ben de suçluyum aslında,doğru düzgün iki kelimeyi bir araya getiremem.iki kelime bir araya getiririm ama,doğru düzgün olmaz,bilen bi insanın yanında,benden bilgili olsun olmasın,bilen bi insansa saçmalamaya başlarım.olgunluğumu koruyamam.insanların benim hakkımda farklı düşünmelerinin sebebi budur.hiç çekilecek insan değilim.hiç!.

9 Haz 2010

01.39

rüyalar görüyorum.çok rus filmlerinden fırlama,yağmurlu oluyorlar,yol ıslakken,ben yalnızken,tarkovsky'nin babası şiir okurken.ikinci sınıf hayatlar yaşarken.kimsesizler oluyor.çocuklar oluyor.bazen güzel huzurlu aşklar oluyor,bazen yırtık bi palto oluyor ellerim cebimde oluyor,ama gerçekten oluyor bunlar ve her kalktığımda buruluyorumolur öyle arada.gariptir çok mutlu hissediyorum,bugün minibüse bindim,camdan dışarı bakıp,yakaladığım karelerin fotoğraflarını çektim"hayali".hayli zevkliydi.çünkü benim makinam olamaz,minibüsten gelen arabesk şarkıya eşlik ettim.çünkü istediğimi dinleme lüksüm yoktu.ben minibüse binmek zorunda olduğum için bindim,halkın içine karışmak çamura bulanmak için değil.çünkü ben zaten,o insanım,"zengin bunalımların"ben de onlar gibi olmak istiyorum dediği "onlar"danım.ama mutluyum.düşünebiliyorum,her türlüsünü her yolunu.ihtimalleri,çevrili bi dünyada yaşamıyorum,mutluyum bu yüzden,içimdeki hayali herşeyle konuşup başka birşeye dönüşebiliyorum ve bununla gurur duyuyorum.artık başarabiliyorum çünkü..
ve özge dersini almıştı..
bi de geçen gün rüyamda tanju gürsu'yu gördüm.nedendir bilinmez.çok karizmatik gelmeye başladı.az film çekmiş üzüldüm.çok karizmatik değil mi ama ya?ben hiç bi zaman küçümsemem türk sinemasını.kaç gündür bunu düşünüyorum bir de.bana bir pedro almodovar filmiyle bir osman f. seden filmi versinler(ki o f.'nin açılımını hiç bilmedim)önceliğim ikincisine olurdu,bilmiyorum çok yüzeyselim belki de.belki de gereğinden fazla pembe bakıyorum,belki de gereğinden fazla gerçekçi bakıyorum,sadece onlarla hayallerime çekilebiliyorum bilmiyorum.
Almodovar demişken(yalan söylüyorum kasti almodovar örneğini verdim bu konuyu açmalıyım diye),tavsiye yoluyla izledim,tıpkı almodovar gibi penélope hayranı olup çıktım.kadını beğenmezken,böyle yönetmenin kullanmasından kullanmasına değişiyor sanırım.nasıl buluyorlar frekanslarını hatunun.ve kesinlikle ispanyolca konuşması gerektiğini düşünüyorum,aynı zamanda ispanyolcanın ne kadar seksi bir dil olduğunu.(öğrenmezsem adiyim)kadın iğrenç aksanıyla ingilizce konuştuğu zaman sadece komik gelmişti.dediklerimin tümünü yuttum.todo sobre mi madre.tek deyişte söylüyorum artık.gururluyum!izleyin.ama ilk baş fosforlu cevriyem.

7 Haz 2010

"beğendiğiniz bedenlere istediğiniz ruhları yerleştirip bunun adına aşk diyorsunuz"

..demiş shakespeare.önceleri bilmiyordum bu cümleyi onun söylediğini.kulak aşinalığından olsa gerek,sürekli dilime dolanır bazen böyle sözler.çok yerinde cümleler olur ya.öyle bu.
nasıl da kandırırız kendimizi,ne iğrenç yaratıklarız..
acıyorum hepimize.şarkılarımıza,duygularımıza,kandırılmış herşeye acıyorum.
ama sonra;
oysa biliyorlar ki güneş doğacak sabaha.ve biliyorlar ki sis de yağmur da güneş de bize denir..."sözü kulağımda dönmeye başlıyor.sadece umut dolmak için bile yazılabilir.yeniden aşık olmak,başka başka yerlerde uyanma hayalleri,edebi yönü yüksek konuşmalar sevdiğim insanlar.artık arınabildiğimi düşünüyorum düşüncelerden,herşey güzel olacak.yine insanların yüzlerine bakma gereksinimi bile duymuyorum.kalabalıklardan korkmuyorum.